Dün akşam bir marketten alış-veriş yaparken, iki kasiyer kız birbirlerine,” Aman dikkat edelim. Madeni beş liralıkları, bir lira diye verebiliriz” diye konuştular. Yeni Türk lirasına geçişte 1 kuruşluk paralar vardı. Şimdi, beş liralık madeni paralarımız var. 500 liralık kağıt banknotların ise yolda olduğu söyleniyor. Paralardaki değişim, ülkemizdeki yüksek enflasyonu gösteriyor. Altı ayda bir dede yurdu Bulgaristan’a gidip geliyorum. Bulgarların levası 16 TL oldu. Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşları akşamları yemek yemeye ailecek Edirne’ye geliyor. Hafta sonu da çoluk çocuk Edirne’de alış verişteler. Elbette, ticaret Edirne’yi kriz döneminde kuruyor.
Politika faizini sürekli artırıyor. Seçim öncesi yüzde 8,5’tu.Şimdi yüzde 40’a ulaştı. Beklentilerin çok üstünde artış yapıldı.
250 baz puan denilirken, 500’er baz puan yükseltildi. Bunun nedeni ise, ülkeye kısa sürede para girişi isteniyor. Yerel seçim öncesinde sıcak paranın girmesi ülkeye önem taşıyor. Mehmet Şimşek de önümüzdeki günlerde ABD’ye gidecek. Finans kuruluşların, Türkiye’ye sıcak para girmesi için yatırım yapmaya çağıracak. Bugün ülkemizde hepimiz ekonomi yönetiminin kararlarını tartışıyoruz. Hepimizde bir olumsuzluk var. Alınan ekonomik kararlarının etkili olacağına inanmıyoruz.

ÖZAL’DAN BU TARAFA
Ekonomide alınan tüm kararlar, batının bir dayatması olarak görülüyor. İşsizlik gitgide gide büyüyor. Birçok firma el değiştirebilir. Ya da faaliyetlerine son verebilir. Ben niye karamsarım. Çünkü bu ekonomik kararlar, Özal’dan bu yana deneniyor. Sıradan esnafa bu kararlara “ Altta kalanın canı çıksın” kararları olarak biliniyor. Özal’ın döneminde uygulanmaya konulan 24 Ocak kararları ya da Neo-liberal ekonomik kararları sonucunda, buralara kadar gelmedik mi?
Geçtiğimiz günlerde patronlar kulübü olarak bilinen TÜSİAD’ın yöneticileri bir araya geldi. Geleceği görememekten yakınıyorlar. Yabancılarda, benim tabirimle ölmüş eşek fiyatına, Türk şirketlerinin peşine düşmüşler. Kısacası, patronlar kulübünün üyeleri, Özel sektörü yabancı piyasaların ele geçirdiği konusunda birleşiyorlar. Çok sayıda sektörün yabancıların eline geçmesi, ülkemizin geleceği için de kaygı verici olabilir. En kötü örneğini de, TELEKOM’da yaşadık.

ÖZAL SONRASI DÖNEM
Özal’ın dünya ekonomisi ile bütünleşeceğiz, mantığı ile yaptığı hareket ‘Çikita muz’ alımı ile başladı. Herkesin cebinde yabancı para olabilecekti. Sonrasında ise Kemal Derviş, Babacan ve Şimşek dönemleri Türkiye’yi uluslararası piyasalara aştı. Gümrük ve korumacılık kalmadı. Düşük kur, değerli TL ve yüksek faiz dönemi yabancılar için bayram sayıldı. Türkiye’ye döviz getirdiler. Getirdikleri yabancı paraları, faize, borsaya, hazine tahvillerine yatırdılar. Yabancı para cinsinden yılda yüzde 40 kazandılar.
Sonrasında üretim yapmak pahalı hale geldi. İthalat ucuzladı. İthalat cenneti olduk. Mercimek ve bulguru ile Güney Amerika’dan, Kanada’dan getirdik. Şimdi de, tekrardan daha fazlasına zorlanıyoruz. Mafyalaştığı ön görülen uluslararası finans kuruluşlarının iştihanı kabartıyoruz. Ülkeye kalıcı yatırım lazım. Para kazanılıp, çekip gidilecek yatırım bize zarar verir. 15 Temmuz olayı gibi dış müdahalelere açık hale gelmeyelim. Dımdızlak ortada kalmayalım.

YATIRIMA GELSİN
Kısacası, yurtdışından gelecek para yatırıma gelsin. Üretim için gelsin. Ancak, dünyada örnekleri görülüyor ki, sıcak paranın tek amacı kısa sürede çok para kazanmaktır. Onların hesabı vur ve de kaç hesabıdır. Özal’dan bu yana yöntemleri aynıdır. Aynı yöntem dünde bugün de aynı sonucu vermesi kaçınılmaz sonuçtur.