Dün Saadet Partisinin 81 ilde farklı zamanlarda düzenlediği “Sivil Toplum ve Medya Buluşmaları” toplantısına davetli olarak katıldım. Son seçimlerde ittifakın karlı partilerinden biri olan ve 10 milletvekilliğine sahip olan Saadet Partisi’nin Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan toplantının ana konuşmacısıydı. Toplantıya bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin de katıldığını gözlemledik. Bu arada milletvekili Çalışkan ülke genelindeki sorunlara temas ederek iktidarın “umut pazarladığını” anlattı. Emeklinin, çalışanın dertlerine temas etti. Sayın Çalışkan yaptığı konuşmada iktidar partisi Ak partiye ciddi eleştiriler yöneltti. AK Parti’nin iktidara geldiği günlerde 2023 yılını hedef gösterdiğini, ancak bu hedeflerin hiç birinin tutmadığını anlattıktan sonra, “Şimdi de 2071 pazarlıyorlar, hala umut satmaya devam ediyorlar. Seçimden önce vatandaşa Gabar da petrol, Karadeniz de gaz bulduk pazarlaması yapanlar seçimlerden sonra vatandaşın içinde bulunduğu şartları görmezlikten geliyorlar. Yoksulluk sınırı 38 bin, açlık sınırı ise 12 bin TL’yi geçti. Çalışanların yüzde 70’i yoksulluk sınırının altında kaldı” diye konuştu. Bunlar elbette bilinmedik şeyler değildi. İttifaklara da temas eden Çalışkan “Biz her zaman herkesle oturup şartlarımızı masaya koyarak işbirliği yapabiliriz” derken önümüzdeki yerel seçimlere yönelik olarak “Yerel seçimlerin yıldızı Saadet Partisi olacaktır” dedi. Benim toplantıda asıl dikkatimi çeken ve üzerinde durulması gereken konuyu ise Saadet Partisi İl Başkanı Fesih Bingöl gündeme getirdi. Bingöl yerel yönetimlerin İnşaat Mühendisleri Odası ile yaptığı ortak çalışmayı değerlendirdi. Eskişehir’in 2. Derece deprem kuşağı üzerinde olduğuna dikkat çekerek, “Ne yazık ki Eskişehir’de tespit edilebilen 20 binin üzerinde riskli konut bulunmaktadır” diye konuştu.
Gerçekten Eskişehir ölçeğinde bir kent için sadece gözlemle yapılan denetimlerde bile 20 bin üzerinde riskli konut varsa üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu bu olmalıdır. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Hüseyin Orkun Kılıç ile geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz bir söyleşi de benzeri konuları değerlendirmiştik. Bu söyleşi sırasında Eskişehir’in risk analizini anlamaya çalıştık. Sayın Kılıç ”Eskişehir’de deprem olacak ya da yakın çevresinde olan depremlerden etkilenecek. Ana arterlerimiz sıkıntılı. Muhtemel bir İstanbul depreminden etkilenmesi mümkün Eskişehir’in yüzüne kim bakar?” değerlendirmesinde bulunmuştu. Hatta Sayın Orkun Kılıç sorumlu bir davranışla Eskişehir de yapılması gereken acil çalışmaların siyaset üstü ele salınması gerektiğine ve acil işbirliğine de dikkat çekmişti.
Aynı konuyu İnşaat sektörünün önemli aktörlerinden Atıcı Grup’un Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İbrahim Atıcı da farklı boyutları ile hatırlatmış ve Eskişehir’in yapı stokunun yaşlı olduğunu ve bitişik nizam yapıların muhtemel bir risk karşısında büyük tehlike olduğunu hatırlatmıştı.
Değerlendirmelerin ana fikrinde konuşanların Eskişehir için yaşanabilecek riskler konusunda hemen herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi durumunda yaşanabilecek olan acıların azaltılmasının mümkün olduğunda ittifak ettiklerini görüyoruz. Şimdi yukarıdaki açıklamaları ben “erken uyarı sistemi” olarak görüyorum. Hani deprem anında çok konuşulan erken uyarı sistemleri ile ilgili bir dizi değerlendirmeler yapılıyor ya… Tıpkı onun gibi bir “erken uyarı sistemi” olarak değerlendirmek mümkün. Göz göre göre Türkiye’nin yaşayabileceği risklere ve Eskişehir’in bundan nasıl etkileneceğine dair değerlendirmelere göre görev kime düşüyor?
Bize depremden birkaç dakika değil birkaç saat önce erken uyarılar bile kar etmez… Halk arasında çok önemli bir söz vardır, “Sen eşeğini sağlam kazığa bağla da kurt yerse yesin” diye. Biz önlemlerimizi alalım da gerisi Allah kerim…