Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanması muhalefet cephesinde mücadeleyi erken başlattı. Muhalefet medyası da pozisyon belirleme konusunda ikilem içerisinde. Kim kimden yana tavır belirleyecek bekleyip görmek lazım. Bir kısım medya, “Kılıçdaroğlu ile 9 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlere kadar gidilmeli” derken bir kısım medyada “parti içi muhalefete yol verilmeli” görüşünü benimsiyor.
Ancak görünen o ki yerel seçimlere kadar bile dayanmayacak bir iç mücadele konsolide edilmiş muhalefet bloğunu da derinden sarsacak. “Kaybedenler kulübünün kazananlarını” dün yazdım. Toplamda yüzde 23 civarındaki oya sahip partilerin CHP listelerinden seçime girmiş olmalarına rağmen bir sinerji üretememiş oldukları görüldü. CHP’nin oyu yüzde 25’in biraz üzerine ancak çıkabildi. Ancak ortak listelerden toplam 40 milletvekili diğer partilere gitti. Bu partiler ittifak çatısı altında kendi amblemleri ile seçime girmiş olsalardı bu kadar milletvekili çıkartabilirler miydi? Ya da milletvekili çıkartabilirler miydi? Tam bir bilinmezlik hikayesi…
Buradan muhalefet adına çıkarılacak en önemli ders, iktidar karşısında konsolide edilmiş kitlelerin tek başına seçim kazanmaya yetmediği gerçeğinden başka bir şey değildir. Önemli olan gönüllere girilmiş olmasıdır. Çok parçalı muhalefet bloğunun seçmen üzerinde tam bir güven inşa edememiş olduğu sonucunu kabul etmek gerekir. Temelsiz çatının ayakta kalmasının mümkün olmadığı bir kez daha görülmüştür. Anadolu insanı her türlü olumsuzluğa rağmen iktidar cephesini daha inandırıcı bulduğu için tercihini hem TBMM tercihinde hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde “Cumhur İttifakı”ndan yana kullanmıştır. “Öğrenilmiş çaresizlik” duygusu ne yazık ki seçime gidilirken bile muhalefet bloğunun zihninin derinliklerinde zaten vardı. Sandığa giden muhalefet seçmeni, “yine bunlar kazanır, belki bu sefer olabilir mi?” algısıyla oyunu kullandı.
Zira iktidar son bir yıl içinde yaşanan ekonomik sıkıntılar ve yaşanan asrın en büyük felaketi karşısında sıkışmışlık sendromunu yaşayan iktidar karşısında seçimi kazanmak için yapılanlar yeterli olmadı. Dün de yazdım üç beş “tatlı su aydını” ve karvizitlerinde, “iletişim uzmanı, araştırmacı yazar” unvanları bulunanların oturdukları yerden yaptıkları tespitler ile oluşturulmak istenen, “kazanıyoruz” algısı çözüm olmadı. Vatandaşın gönül teline dokunamadıktan sonra bu işlerin olmayacağının anlaşılmasının yanı sıra, iktidarın en iyi savunma “hücumdur” stratejisi seçimin sonucunu belirleyen temel faktör oldu.
Şimdi muhalefeti bir blok altında toplamayı başaran CHP lideri ve İttifakın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçim sonunda yaptığı açıklamada; “Biz buradayız” mesajı verse de kendisine MKYK üyelerinden tam destek verilse de CHP’de kaçınılmaz son bir hesaplaşmaya döneceğe benziyor.
Zira bu konuda ilk net mesajlar İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan geldi. İmamoğlu, “Umudumuzu kaybetmiyoruz, yeniden başlıyoruz. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” mesajları ile kendisine “evladım gibi” diyen Kılıçdaroğlu’na karşı açılmış bir bayrak olarak yorumlayanların sayısı hiçte az değil.
CHP’nin hem geleneklerinde, hem de genlerinde parti içindeki hesaplaşma duygularının Kılıçdaroğlu’nun son dönemde uyguladığı politikalar sebebiyle bastırıldığını biliyoruz. Yeni bir başarısızlık ve yenilmiş sendromu üzerinden bu duyguların yeniden diriltilmesinin uzak bir ihtimal olmadığını yakın siyasi tarihin hafızasına sahip herkes tarafından anlaşılabileceğini sanıyorum.