Hemen herkesin sevdikleri veya hoşlandıkları bir kişi  “Kurban olurum senin yoluna” deyimini sıkça kullanır. Kurban olmak aslında bir muhabbet, sevgi ve merhamet ifadesidir. Yani “sen değil ben!” demektir… Tabi ki ne dediğimi anlamayabilirsiniz ama şaka bir tarafa kurban bayramı gelip kapımıza dayanmış. Şunun şurasında 15-20 günlük bir süre kalmış. Hiç fark etmedik biliyor musunuz? Ülkenin gündemi, siyasetçilerin bilek güreşi ve sürdürülen sonuçları tam anlamıyla bir belirsizlik içeren süreç hepimizi öylesine meşgul etmiş ki, bayramı bu kadar gürültünün arasında hatırlamak kolay değil.. Geçtiğimiz gün bir yakınım bir yerden kurbanlık fiyatı sormamı istemese emin olun 6 Haziran tarihinin Kurban Bayramı olduğunu sorgulamayacaktım. Halbuki geçmişte öyle miydi? Özellikle dini bayramlar için uzun zaman önce geri sayıma geçilir, kurbanlık pazarlıkları başlar, hatta bazıları kendisine ortak arardı… Şimdi yaklaşan kurban bayramı öncesi ortam öylesine sessiz ki… Geçmişte kurban satıcılarının boy boy ilanlarını görür, kafalarda bir şeyler oluşurdu…

Ama o mübarek bayramın bile farkına varamayacağımız kadar gündemden kopmuşuz. Herkes kendi derdine düşmüş… Hani bir yakınım kurbanlık fiyatı sormamı istedi demiştim ya oradan devam edeyim. Bu yakınımızın talebi üzerine tanıdığım bir dostumu aradım kurban fiyatları için. Aldığım cevap beni gerçekten şaşırttı. Kurban bayramına günler kala hala netleşmiş bir kurban fiyatı ne yazık ki ortada yoktu… Halbuki geçmiş yıllarda piyasa çoktan oluşur, insanlar kurbanlarını almaya başlar, bayram hazırlıklarına koyulurlardı. Ama bu sene öyle mi?

Tam bu noktada bir başka gerçekle yüzleştim. Yine yolum Yunus Emre Halk Çarşı’na düştü. Sevgili dostum ve kardeşim Seyfi Çekiç’e uğradım. Niyetim Yunus Emre Halk Çarşısı Derneği Başkanı Fevzi Beysel’i de görmekti. Başkan Beysel ile görüşmek nasip olmadı. Ancak Seyfi Çekiç ile bir süre sohbet etme imkanı oldu. Halk Çarşısı’nın en eski ve en etkili esnaflarından biri olan aynı zamanda Seyyar Tuhafiyeciler ve İşportacılar Odası Yönetim Kurulu üyesi de olan Çekiç’e, “İşler nasıl?” diye sordum. Seyfi Çekiç öyle çok şikayet eden biri değildir aslında. Tam anlamıyla Ahi Evran geleneğinin günümüzdeki temsilcilerinden birisidir. Kendi alışverişinden önce civardaki esnafın, komşularının alışverişine dikkat eder, tek başına çay bile içmez ve titizlenir. İlk kez onu şikayet eder buldum bu defa… O geçmişte olduğu gibi yine isyan etmiyordu ama işleriyle ilgili rahatsızlığı vardı. Özellikle son dönemde fuar adı altında yapılan bazı etkinliklerin esnafın işini olumsuz etkilediğini belirterek, “Bu fuarlar yüzünden işlerimiz yüzde 50 olumsuz etkilendi!” diye serzenişte bulundu. Hatta Ramazan bayramı sürecinde son iki-üç günlük süreye kadar işlerin normal günlerin bile altında seyrettiğinden söz etti…

Onunla sohbet edince anladım ki sadece biz değil, herkesin bir derdi var, herkesin bir sıkıntısı var. Merhum Volkan Konak ne diyordu bir türküsünde, “Yaş akar gözum sızlar. Ne kalur gerisine. Yaş akar gözum sızlar. Ne kalur gerisine . Herkesun bi derdi var. Durur içerisinde.”

Gerçekten her sektörün, her esnafın, her tüccarın, her sanayicinin bir derdi var. Ama kimse “derdim şudur” demiyor, diyemiyor. Örneğin besicilikle uğraşan kurbanlık yetiştirenlerin gözünden bakamıyoruz olaya… Onlara gitsek kim bilir onlar ne anlatacak bizlere.  Kısacası durum gerçekten bildiğimiz gibi değil, dertler pek çok, sıkıntılar büyük. Böyle olunca artık “kimse kimseye kurban olamıyor” ne yazık ki!..