Son günlerin ülkemizdeki ne önemli tartışmalarından birisi deprem… İstanbul yakınlarında meydana gelen ardından, Tekirdağ, Kütahya ve Konya dolaylarında tekrarlanan küçük çaplı depremler hepimizin yüreğini ağzına getirdi. Hala deprem riski geçmiş değil. Ülkemizde depremle ilgili araştırmalar yapan Japonya’nın en ünlü Deprem Uzmanlarından birisi Yoshinori Moriwaki bu depremlerin ardından yaşanan tartışmaların ışığında yaptığı değerlendirmede İstanbul ve civarında 2 ay içerisinde büyük deprem olabileceğini bir TV canlı yayınında ifade etti. Yani tehlike geçmiş değil. İnşallah olmaz, inşallah bir büyük felaket yaşamayız…

7’den 70’e hepimizin bir anda deprem uzmanı olduğumuz şu günlerde boş tartışmalar yerine “Neler yapılmalı?” sorusunun cevabını arasak daha doğru olmaz mı? Ama biz hala fayları ve hareketlerini tartışmanın ötesinde siyaseten karşılıklı suçlamalar ile havanda su dövüyoruz. 1999 depreminden sonra 25-30 yıllık sürece dikkat çekilmiş ve İstanbul ve civarının büyük depreme hazırlanması için çalışmalar yapılmasının gerekliliği tartışılmıştı. Sonra bu konunun üzeri küllenmiş sadece siyasi çıkar hesaplarının yapıldığı bir kent haline dönüşmüş yine deprem ve kentin geleceği konusunda çok ciddi adımlar atılmamış. “İstanbul da Allah korusun meydana gelebilecek bir deprem bizi ne kadar ilgilendiriyor?” diye soranlar olabilir. Marmara depremi bizi neden ilgilendirdiyse, 6 Şubat depremleri bizi neden ilgilendiriyorsa onun içindir cevabını veririm. Bu arada söz konusu sadece İstanbul mu? Bölgemizde meydana gelecek bir deprem Allah korusun Eskişehir’i de çok yakından ilgilendirir ve etkiler.Zira her can bizim canımızdır. Bunu alıp bir kenara koyarsak, ülkemizin bir depremler ülkesi ve deprem kuşağı üzerinde yer aldığını unutmamalıyız.

Aslında deprem dünyanın gerçeği. Dünyanın var olduğu günden bu yana depremler hep ola geldi. İnsanoğlu bu doğal felaketin karşısında oturdu ince ince ne yapacağını düşündü. Kendince tedbir üretti. Gerçekten tedbir üretenler depremden en az etkilenen milletler oldu.

Örnek mi istiyorsunuz? Daha birkaç gün önce Güney Atlantik'te meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde can ve mal kaybı yok. Güney Atlantik Okyanusu’nda, Şili ve Arjantin'in güneyinde 2 Mayıs'ta meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki depremde can ve mal kaybı bildirilmedi. Tsunami korkusuyla binlerce kişi Şili’nin seyrek nüfuslu sahil bölgelerinden yüksek kesimlere tahliye edildi.

 O halde biz neden titriyor, neden çekiniyoruz? Çünkü biz karıncanın yaptığı işi yapmaktan çok Ağustos böceği gibi saz çalarak vakit geçiriyoruz. Bakın bize göre dünyanın öbür tarafında belki de bizden çok daha ağır ekonomik koşullarda yaşayan ülkelerde 7.4 büyüklüğündeki bir depremde bile bir kişinin burnu kanamıyorsa başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz gerekmez mi?

İşte Güney Atlantik’te meydana gelen depremin ardından Şili Devlet Başkanı Gabriel Boric sosyal medya hesabından vatandaşlarına yönelik, “Her ne kadar olağanüstü hâl durumu hafifletilmiş olsa da, resmi açıklamaları dikkatle takip etmek çok önemli ”uyarısı yapıyor ve şöyle diyor, “Bu tür durumlarda tedbirli olmak, pişman olmaktan iyidir.”

Bizde durum nasıl? Sürekli topu taca atarken birbirimizi suçlamaktan, bir birimizle uğraşmak asıl sorunları tartışmamıza engel olmaya devam ediyor. Örneğin Eskişehir’deki tartışmaların sizce bir anlamı var mı? “Ben yaptım, sen yaptın, o yapacak!” Orta da ne var? Kocaman bir “HİİİİİÇÇÇÇÇ!” Sonrası mı? Elin Atlantik’ nde mobilyalar sallanır, bizde Allah korusun toplanma alanlarına bile sıra sıra apartmanlar dikilir…