İki Eylül Caddesi’nin yoğunluğunun tam ortasına kuruldu.
İnsan kalabalığının orta yerinde huzur aramaktı belki niyeti…
Eski ve köhne bir bina…
Seksen ve doksanlardan kalan dekorasyonu ve gıcırdayan merdivenleri…
Derdi eskitmemek mi yoksa eskiyle mi bilinmez ama hep eskiydi.
Mekan sıradan aslında…
Öyle süslü ve ihtişamlı değil…
Sıradan…
Çıkılmayan dertlere hitaben çıkmaz bir sokakta yer alır diye düşünürüm.
Çıkmasın istiyor belli…
Saygı duyarız.
Müzik yok…
Gürültü yok.
Işık yeterli…
Muhabbet belki de amaç…
Edilir de en koyusundan…
Yıllar içinde kadehlerin izi sinmiş her köşesine.
Her kadehin hikayesi ayrı…
Her bir izin içinde ince bir sızı olduğu muhakkak.
Masaya “lüks” bir beklentiyle oturursanız hayal kırıklığı yaşarsınız.
Gelmeyin daha iyi.
Çünkü masalar zaten hayal kırıklığına uğramışların yeridir.
Ve modernlik umurlarında olmaz.
Kırık döküklerin ne işi var modernlikle?
Mütevazi bir meze dolabı var.
Onlarca mezenin gözünüzü kamaştırdığı Ege restoranlarına benzemez.
Bir beyaz peynir, bir kadeh rakı biraz da sohbet yeterli…
Birbirleri ile deli bir rekabet içinde olan mekan sahiplerine “Kör Kamil” deseniz onlar da susar.
Öyle saygın bir yeri var.
Çıkmazda oldukları bir an da onların da geldiği belli o çıkmaz sokaktaki mekâna…
Garsonlar tanıdık…
Ya da tanıdık gelir.
Hep hayatında gibi davranırlar.
Hep varlardı sanki…
Bu ara durgun o sokak…
Naci gitti…
Kamil kaldı.
Çıkmaz sokak suskun…
Çıkılmayacak Naci’ye…
Masalar daha bir kederli…
Gelenler daha bir yorgun…
Hele ki Kamil…
Yandı, kahroldu.
Dostu gitti, yoldaşı gitti.
Efkarlı…
Gitmek değil de kalmak zor olan…
Kamil kaldı.
Tek başına gözü yaşlı bıraktı gitti sessizce Naci…
Yine de kızgın değil…
Kâmille Naci hep birbirini tamamlamadı mı neticede?
Kamil hep kördü ama Naci gören gözdü.
Kamil suskundu ama Naci az lafla çok şey anlatandı.
Biri hayaldi belki ama öteki gerçekti.
Kamil masaların ismiydi, Naci ise o masaların sahibi…
Kamil içilen her kadehte bir acı, Naci o acıya katık edilen dostluk…
Kamil belki yalandı ama Naci etten kemikten bir insan…
Şimdi Naci gitti.
Kamil kaldı.
Yandı Kamil, kahroldu.
Ve o Kamil belki de asıl şimdi kör kaldı.
Kuantum Özge der ki:
“Kalmaktır zor olan.”