"Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" diyor şair Nazım Hikmet!... Karanlıktan aydınlığa çıkmak! Sakın yanlış anlamayın söylediğim birilerinin sözüyle aynı değil. Toplumsal bir yaraya parmak basmak istiyorum hepsi bu kadar. 08/09/2016 tarihli 29825 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 07/09/2016 tarihli 2016/9154 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre Türkiye'de yaz saati kalıcı hale getirildi. Gerekçe olarak da “enerji tasarrufu “ gösterildi. Yaz saati uygulamasına göre de “enerji tasarrufundan” söz ediliyordu. Hangisi doğru gerçekten? Yaz saati uygulamasından vaz geçilince mi enerji tasarrufu oluyor, uygulama ile mi enerji tasarrufu oluyor? Sıradan vatandaşın bunu bilmesi imkansız. Çıkıyor birileri diyor ki, “Bu uygulama sayesinde yılda şu kadar kwh(kilovat saat) enerji tasarruf ettik!” Elimizde bunu ölçecek bir veri yok. Söylenene inanmak zorunda kalıyoruz.
Ancak bu saat uygulamasının kaldırılmasının neresinden bakarsanız bakın toplumda hala kabul görmüş bir gerçekliği yok. Çünkü insanlar henüz güneş doğmadan yollara düşüyor mesaiye başlıyor. Öğrenciler uykusunu alamadan tabir yerinde ise “uyuklayarak afyonu patlamadan” okula gidiyor. Kamuda veya özel işyerlerinde mesai verimi düşüyor, okulda öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişim de sorunlar yaşanıyor, çocuklar özellikle okula gitmek istemiyor, anne ve babalarıyla sorun yaşıyor. Hani derler ya “Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya da baş!” tam da o durum işte. Bu erken saatte kalkıp okula isteksiz bir şekilde giden öğrencinin başarı çıtasının bundan nasıl etkilendiğini herkes biliyor. Bu konuda eğitimciler da ses yükseltmiyorlar. Neden? Çünkü konuşurlarsa “başları ağrır!” Böyle düşünüyorlar.
Çalışan bir anne-baba çocuklarını nereye bırakacak? Ya kreşe, ya anaokuluna, ya da bakıcısına değil mi? Sabahın karanlığında çocuğu kaldır, hazırla gün doğmadan yarı uykulu bir şekilde yola çıkar sonra bir yerlere bırak! Sahi bu neyin inadı sizce?
Ömrümüzün büyük bölümünü bu yaz saati uygulaması ile geçirdik ve o dönemlerde bu konu çok da tartışılmadı. Bu uygulama Türkiye’de ne zaman başladı? Yaz saati uygulaması 1 Temmuz 1940 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla uygulama resmen başladı. 1952-1961 yılları arasında uygulama askıya alındı. Aynı şekilde 1965-1972 yılları arası uygulama askıya alındı sonrasında uygulamaya aralıksız devam edildi. Sonuçta bugünlere geldik. Her şey zamanın gereklerine göre düzenlenebilir, hayatın gerçeklerine uygun hale getirilebilir. Bugün Türkiye’nin nüfusu 86 milyona ulaşmış. Bu kadar büyük bir nüfusun ihtiyaçları dün ile bugün arasında kıyaslama kaldırmaz. Saat uygulaması “İnsanın ömrünü ne uzatır, ne de kısaltır”, sadece hayatı kolaylaştırır ya da bugünkü gibi zorlaştırır.
Buradan özellikle eğitim camiasına sesleniyorum. Biraz gerçekleri söylemek için cesaretli olun. Birilerine bu saat uygulaması dolayısıyla çocuklarımızın başarılarının ve psikolojilerinin nasıl etkilendiğini anlatın. Çünkü eğitimciler bu ülkenin aydınlık yüzlerini yetiştirecek gerçek anlamda toplumun geleceğini şekillendiren en kıymetli insanlardır. Herkes “Başıma ne gelir?” diye düşünürse bu toplumun geleceğini nasıl inşa edebiliriz? Bu yapılacak eğitime müdahale değil, bilakis eğitimin daha düzenli ve anlaşılabilir, sürdürülebilir hale gelmesi için küçük bir adımdır. Ben görüyorum ve duyuyorum, anneler-babalar şikayetçi, çocuklar mutsuz. Bu süreç daha ne kadar devam edecek belirsiz. Çağrım herkese gelin “insan için küçük, geleceğimizi inşa etmek adına büyük bir adım” atalım!.