Yaz mevsiminin başlamasından sonra peş peşe özellikle iç Anadolu ve Ege bölgesine yakın olan bölgelerde çıkan yangınlar gerçekten bir milli güvenlik meselesi haline geldi. Bu kadar büyük yangınların tesadüf olduğuna inanamıyorum. Biri kazaen olur, ikisi kazaen olur. Hepsi mi kazaen çıkıyor? Gerçekten inanamıyorum. Yangınlar sadece ormanlarımızı değil ülkemizin akciğerlerini yakıyor. Biri geçtiğimiz günlerde İzmir’deki yangında olmak üzere 10’u Eskişehir sınırları içinde olmak üzere orman yangınlarına 11 şehit verdik. Ormanlarımız değil, mallarımız değil, artık insanlarımız yanıyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz.
Nasıl ve neden veya kimler bu yangınları çıkarıyor? Tüm Türkiye’deki akl-ı Selim sahibi vatandaşlarımızın evinde matem var. Her evden sanki bir cenaze çıkmış gibi… İnsanlar kaybedilen ormanlarımız ve canlarımız karşısında söyleyecek söz bulamıyorlar. Biliyorum ki bu ülkenin hala fedakâr, çalışkan toprağı vatan yapan değerlerine bağlı, yeşili korumaya yemin etmiş evlatları var. Yine vatan savunması için elinde kazma kürek veya arasöz hortumu ile yangının üstüne atlayan canını hiçe sayan kahramanlarımız var. Allah onlardan razı olsun, ruhları şad olsun. Ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun.
Geçtiğimiz günlerde gündeme getirmeye çalıştım. Son yıllarda çıkan yangınların ötesinde ben ülkemizde ömrüm boyunca öyle büyük yangınlar hatırlamıyorum. Tarlanın kara sabanla sürüldüğü, ekinin orakla biçildiği yıllarda böyle büyük orman yangınları yaşadığımızı düşünmüyorum. İhmallerin, dikkatsizce kirletilen çevrenin v enerji nakil hatlarının bu yangınların tek sebebi olduğuna inanıyorum. Nasıl olur, neden olur? Bu yangınlar konusunda birkaç kelimelik standart açıklamalar, başsağlığı mesajları ile yetinilmesini de doğru bulmuyorum.
Önceki gece her birimizin evine ateş düştü, her birimizin evi dumanlar içinde kaldı. Lokmalarımız boğazımıza dizildi, yudumladığımız su boğazımızdan aşağı inmedi. Kısacası biz de 10 orman şehidimizle birlikte yandık.
Anayasamızın 169’uncu maddesinde şöyle yazıyor: Madde 169 Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz.
Yine Anayasamızın 170’nci maddesinde de şu ifadeler yer alıyor: Madde 170 Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Eğer Anayasamızın bu amir hükümlerinin ortaya koyduğu temel esasları dikkate aldığımızda acaba yanan ormanlarımızın ne kadarı bugüne kadar ağaçlandırılmıştır? Ormanı da insan gibi gören bu anlayışa rağmen bu ormanlık alanlarımızın yanıp kül olması gerçekten yüreklerimizi yakmaktadır.
Dilerim bu kadar büyük acılardan gerekli dersleri çıkartır ve varsa suçlular hakkında da gereği yapılır.