Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Londra’da Uluslararası Demokratlar Birliği’nin düzenlediği İngiltere Halk Buluşması’nda küresel ekonomiyle birlikte Türkiye’nin ekonomik görünümünü de detaylı şekilde değerlendirmiş. Bakan Şimşek, kamu harcamalarında yüzde 30 tasarruf sağlandığını belirterek “Bütçede arzuladığımız yere geldik” demiş. Şimşek, Enflasyonun 2026 sonunda yüzde 20’nin altına, 2027’de ise tek haneye düşeceğini anlatmış. “2026 reform yılı olacak” diyen Şimşek, Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna gireceğini ve bu kazanımların yapısal dönüşümle kalıcı hâle geleceğini de vurgulamış.

Alınan tedbirlerin sıradan vatandaşlar arasında neden bir rahatlamaya sebep olmadığını, görülemediğini de izah ediverseydi sayın bakan. Mesela ücretli kesimin alım gücünün neden değişmediğini, hemen her gün gelirlerinin eridiğini, bununla ilgili alınan önlemlerin ne zaman ve nasıl sonuç vereceğini de bir izah ediverseydi. Tabii ki yer Londra, muhataplarda uluslar arası para babaları veya ekonomistleri olunca konuşmak kolay. Türkiye’de vatandaş yaşadığını biliyor, elin yabancısı ne bilsin Türkiye’de kim nasıl yaşıyor?

Sayın Bakan’ın 2026 yılını reform yılı ilan edeceklerini açıklamasının ardından, “Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna gireceğini ve bu kazanımların yapısal dönüşümle kalıcı hâle geleceğini de vurgulaması” ne anlama geliyor? Gelirler aratabilir, Gayri Safi Milli Hasıla yani kişi başına düşen gelir miktarı da yükselebilir. Hatta iddialara göre “Kişi başı yıllık gelir için 17 Bin dolarlardan” söz edilebilir. Ancak gariban kendi cebine gireni- çıkanı biliyor. Asgari ücretin hala 22 bin liralarda, emekli maaşının ise en düşüğünün 16 Bin 881 lira olduğu düşünülecek olursa elde edilen gelirin büyük kısmı kimin cebine gidiyor dersiniz? Sosyal adaletin bu kadar sarsıldığı, gelir dağılımındaki adaletsizliğin yaygınlaştığı bir dönemi ben şahsen hatırlamıyorum. 16 Bin 881 TL emekli maaşı alan bir vatandaş aylık 398, yıllık ise 4 Bin 775 dolara talim ederken bir kısım kaymak tabakanın yıllık 17 Bin doların çok üstünde bir gelire sahip olması başka türlü nasıl izah edilebilir.

Ben birde şu reform işine takılıyorum. Her yeni reform garibanın ekmeğinin biraz daha küçülmesine yol açacak vergilendirme anlamına geliyor mu, gelmiyor mu? Yoksa Sayın Bakan Şimşek de, “Alt gelir grubuna mensup vatandaş tasarruf etmez, onlar ellerine çok para geçince bir eksiklerini tamamlamayı tercih ederler “ diyenlere katılıyor mu?

Asıl problem dar ve sabit gelir guruplarının gayri safi milli hasıladan aldıkları payın ortalama gelirin yüzde 25’nin bile altında olması değil mi? Yani Türkiye’nin gelirlerinin 86 milyonu hatta daha fazlasını besleyeceğini hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Asıl sorun paylaşımda… Bir türlü anlamak istemedikleri ve anlamaktan imtina ettikleri sorun burada.

Ekonomi yönetiminin kafa patlatması gereken konu insanları “askıda ekmek” ya da pazarda “Çıkma ürüne” muhtaç etmeden hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak çözümler üretmek olmalı. Parlak laflar, tozpembe tablolar bir bilgisayar ekranından kara tahtaya yansıtılabilir. Bu illüzyon gösterilerinin alt gelir gurubu insanımıza bir katkı sağlamasını beklemek galiba iyi niyetin istismarından başka bir şey de değildir. Gelirimiz artar, Türkiye çok zengin ülkeler arasına girebilir ama garibanın cebi hala delik kalıyorsa orada bir şeyler hala yanlış gidiyor demektir. Asıl bu yanlışların düzeltilmesi gerçek bir reform olabilir… Paramız çok midemiz açsa ne yapalım o parayı?