25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında dün öncelikle siyasi partilerin kadın kolları, sonra bazı sivil toplum örgütleri bir dizi açıklama yaptılar. Tartışılan şey “kadına şiddet!” Açıklamalara not verecek olsak “hepsine 10 üzerinden 10 verebiliriz” diye düşünüyorum.

Sorunumuz sadece “kadına karşı şiddet” değil. Son dönemde ülkemizde “Kadın Cinayetlerinin” sayısal olarak atmış olması gerçeğini kimse inkar edemez. Bu konuda ne yazık ki pek çok sebep sıralanabilir. Ancak sayılan sebeplerin hiç birisinin bir insan hayıtını sonlandırmak için gerekçe olmayacağını da hepimiz biliyoruz. Bırakan bir kadına karşı şiddeti insan olanın herhangi bir canlıya karşı şiddetini onaylamak mümkün değildir. Şiddet hiçbir sorunu çözmediği gibi özellikle sorunları daha karmaşık bir travmaya döndürmektedir. Yılda bir gün “Kadına karşı şiddet eylemlerine yönelik” açıklamalar yayınlayarak, farkındalık oluşturduğumuzu sanmak son derece büyük bir saflıktır.

Şiddet bugün ne yazık ki sadece kadınlarımıza yönelik değil, toplumsal bir travmaya dönmüştür. Herkesin “kendi adaletini sağlama güdüsü” nün ağır basmaya başladığı “cezasızlık anlayışının” yaygınlaşması sokak çetelerinden mafyalaşmaya giden bir yolun kilometre taşlarını döşemektedir.

Televizyonların gündüz kuşağında raiting uğruna yayınladığı programlara bir bakın. Oralarda doğru- yanlış anlatılanları bir dinleyin “şiddet konusunda” nasıl bir travma ile karşı karşıya kaldığımızı daha iyi anlayabilirsiniz. Yedi gün 24 saat televizyonlardaki tartışma programlarını gözetim altında tutup televizyon kanallarına “gözünün üstünde kaşın var” diyerek ceza yağdıran RTÜK televizyon dizilerine şöyle bir baksın. Silahsız, şiddetsiz bir dizi var mı? Devlet kanalında bile şiddetsiz dizi sayısı bir elin parmakları kadar iken bugün toplumu genel anlamda ya da “kadına şiddet” anlamında bir farkındalığa ulaştırmak mümkün mü?

Her alanda olduğu gibi şiddet konusunda da samimiyet testini geçmek o kadar kolay değil. Şiddeti önleminin yolu sadece yılda bir gün “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” açıklamalar yaparak mümkün diyen varsa buyursun bunu ispat etsin. Bugüne kadar her alanda olduğu gibi bu alanda da sadece “Mış” gibi yaparak soruna çözüm bulacağımızı hayal edenlere, “Siz ne yersiniz, ne içersiniz?” diye sorasım geliyor.

Gerçekten şiddeti önlemek istiyorsak, toplumun geniş kesimlerinin daha doğrusu kamu vicdanının tatmin olduğu bir caydırıcı cezalandırma aygıtına sahip olmamız gerekiyor. Tek başına yasal düzenlemeler yapmak da, çok şık herkesin hoşuna gidecek açıklamaların altına imza atarak da “şiddet sorununu” çözemeyiz. Hem erkek egemen, hem de realizmle örtüşmeyen baskın femen karakterleri hakim kılmak bu sorunları çözmez. Sadece kadınlarımızı değil çocuklarımızı da şiddet ve istismara karşı koruyabilmeliyiz. Aynı zamanda “cezasızlık” anlayışının önündeki kalın duvarları yıkmadan taşları yerine oturtmak mümkün değildir.

“Takım elbise giydiği, kravat taktığı, traş olduğu” için iyi haline hükmedilen suçluların hak ettiği cezalara çarptırılması ve hukuka olan güvenin tesis edilmesi açısından son derece kıymetlidir. Eğer bu şiddet sarmalından çıkmak istiyorsak bu konuda hemen bugünden başlayarak somut adımların atılması konusunda özellikle seçilmişlerin gerekli düzenlemeleri yapması olmazsa olmazlardandır. Ama tür adımların zahmetli(!) işler olduğunu bildiğimizden umudumuzu yarınlara saklıyoruz…