Toplumsal psikolojimize baktığımızda “mutsuz insanlar ülkesi gibiyiz!” diye düşünürken yapılan uluslar arası bir değerlendirmeye göre “Mutsuzluk araştırmasında” Türkiye dünyada ikinci sıraya yerleşmiş. Ben söylemiyorum öyle bir araştırma yeteneğimde yok. Ben sadece sokaktan yansıyanlara, insanların ikili ilişkilerdeki tavırlarına ve vücut dillerine bakınca böyle bir kanaate varıyorum. Ama yapılan araştırma sonuçlarına göre “Lübnan’dan sonra en mutsuz insanlar Türkiye’de yaşıyormuş!” Yani bu defa birinciliği kaçırmışız(!) Ama ben yinede “galip sayılır bu yolda mağlup” diyenlerdenim. Sokakta görüyorum insanların suratlarından düşen bin parça. Kimisi kirasını, kimisi yarın çocuğuna vereceği yol parasını, kimisi evine alacağı ekmeğin maliyetini, kimisi sofraya koyacağı birkaç parça yemeğin hesabını yapmaktan bitap düşmüş durumda. Ah o doğal afetler yok mu, yaşadığımız don olayları olmasaydı bir kilo hanayı daha ucuza alabilecek, birkaç fazla kirazı yiyebilecektik. Hatta eve hiç olmazsa yarım kilo kıyma sokabilecektik. Ama o da ne… Geçtiğimiz Nisan ayında yaşadığımız o “don” olayı olmasaydı. Birkaç afet derecesindeki yağışa muhatap olmasaydık emin olun enflasyonda düşecekti, ceplerimizde rahatlayacaktı. Hele o pandemi dönemi yok mu? O büyük felaketin acılarını tüm insanlıkla birlikte bizde yaşamaya devam ediyoruz.

Doğrusunu isterseniz yine bugünlerde toprak suya, yağmur buluta hasret! Geçtiğimiz günlerde yağan birkaç saatlik yağmurların ardından ne de umutlanmıştık. Tamamdır kuraklığı hallettik, inşallah bu sene yağışlar yeterli düzeyde olur da hem bereketli bir ekim dönemi hem de baharda, yazda daha bereketli hasat dönemi yaşayacağız diye düşünüyorduk. Ama “kış kapıyı kırar mı?” sorusunun cevabını ararken yine havalar mevsim normallerinin üzerinde seyretmeye başladı. Meteoroloji uzmanlarının yorumuyla20 Aralık’tan başlayarak 20 Ocağa kadar El-Nino’nun hafif etkisiyle kar yağışları görebilecekmişiz. Sahi siz El-Nino’yu bilmiyor musunuz? Tanıtayım.

El Niño, ilk olarak Güney Amerika kıyılarındaki balıkçılar tarafından Pasifik Okyanusu'nda yılın başlangıcında alışılmadık derecede sıcak suların ortaya çıkması olarak tanımlanmıştır. El Niño, İspanyolcada Küçük Çocuk veya İsa Çocuğu anlamına gelir.”Anladınız mı şimdi? Güney yarım kürede malumunuz bahar ve yaz mevsimine girilecek. Orada hava ısınınca kuzeyde biriken bulutlar yağmur ve kar bırakacak yer küreye…

Umudumuz El Nino’da… İşin gerçeği o ki bu kış da ülkemizi ve bölgemizi teğet geçecek. Anlayacağınız ülkemizin özellikle su kaynaklarının kıymetini daha iyi bilme vaktidir. Bir büyüğümden dinlemiştim. Eskişehir’de yakın geçmişte 10 metreden çıkarılan yer altı sularına şimdilerde pek öyle ulaşmak mümkün değilmiş. Yani vahşice kullandığımız kaynaklarımızın acısını çok çekeceğiz gibi geliyor bana… Biz çekmesek bile çocuklarımız torunlarımız bize belki de beddua edecek. Yahu bağıra bağıra gelen bir kuraklık tehlikesiyle karşıyayız. Bu konuda artık önlem almak için neyi bekliyorsak? Bu aşırı kuraklığın sonu çölleşme… Önlem almak için bürokrasi hazretlerinin de önüne geçmek için bir şeyler yapmalı değil miyiz?

Bu arada bu tür yazılar yazınca beni “marjinal çevreci” ilan edenlerin olacağından kuşkum yok. Varsın olsun bundan da gocunmam. Unutulmaması gereken şey gelecek nesillere olan borcumuzdur. Biz gelecek nesillere borçlu kalmamak için bugünden önlem almalıyız. Bugünden yarınlara dair önlem alınmaz ve su kaynaklarımız verimli kullanılmaz ise yarınlara dair umutlarımızı da kaybederiz. Benimkisi karanlığa karşı bir mum yakmak. Bilmem anlatabildim mi?