Yılın ikinci yarısında 5 aylık süreçte fiyat artışlarının oranı yarın belli olacak. Haber sitelerinde ve gazetelerde şöyle başlıklar okuyoruz, “Memur ve emekli maaşlarına ne kadar zam yapılacak? Kritik gün yaklaşıyor!”

Memur ve emeklilerin ocak zammı için gözler enflasyon verisine çevrildi. Milyonlar açıklanacak verilerle maaşlarına yansıyacak artışı takip ediyor. Zam oranları yılın son enflasyon verisiyle netleşecek. Memur ve emekli maaşlarına ne kadar zam yapılacak? Enflasyon farkı nasıl hesaplanacak? Zam ne zaman netleşecek? Aslına bakarsanız İTO yani İstanbul Ticaret Odası ilk işaret fişeğini yaktı. İTO’nun açıkladığı rakam Kasım ayı için yüzde 1.19 olarak kayıtlara geçti. Ekonomistlerin genel beklentisi ise 1.39 olarak açıklandı. Karar vericiler işin sonunu önceden ilan ediyorlar zaten. Beklentiler bilinçaltına kodlanmış verilerden başka bir şey olabilir mi? Hatırlayınız geçtiğimiz yılın Aralık ayı enflasyonunu.. Net yüzde 1 olarak açıklandığını hatırlıyorsunuz değil mi? Peki rakamlar ortada iken kim neyi beklesin? Deniliyor ki, “Emekliler ve kamu çalışanları gözünü yaklaşan Kasım ayı enflasyon verilerinin açıklanmasına dikti!” Değil gözünüzü, yüzünüzü gövdenizi çevirseniz değişen bir şey yok. Sizin beklentilerinizi karşılayacak bir rakamın açıklanması mümkün değil. Hani çalışan ve emekliler için “refah payı” gibi iyileştirmeler, sürpriz artışlar beklemek bu şartlarda gerçekten hayal ötesi iyimserlik olarak değerlendirilebilir.

Uygulanan program çerçevesinde umut beslemenin, geleceğe dair iyimser bir plan yapmanın mümkün olmadığını aslına bakarsanız herkes biliyor. Ama yine de “Umut fakirin ekmeği” hesabı herkes yüzünü dönmüş açıklanacak rakamları bekliyor. Kışın kapımızı çaldığı ve havaların soğudu bugünlerde insanlar “acaba içimizi ısıtacak bir haber alır mıyız?” sorusunun cevabını arıyorlar doğal olarak. 16 Bin 781 TL’lik en düşük emekli maaşı ve 22 Bin 104 liralık asgari ücret açlık sınırının altında seyrederken hani, belki bir umut ışığı yanar mı? Tüm hesaplar bunun üzerine yapılıyor.

Yaşanan bu ağır ekonomik koşullarda ne emeklinin, ne de asgari ücretlinin gözünün yaşını görecek birilerinin olduğunu sanmıyorum. Üç harfli market zincirlerinin bile ekonomik koşullara göre ürün portföyünü yenilemediklerine tanıklık ediyoruz. Çünkü temel ihtiyaçların dışında alternatif ürünler ancak tezgahları doldurmaktan başka bir işe yaramadığını görüyoruz. Sadece halk ekmek büfelerinin dışına asılan ekmeklerin bile “birkaç dakika da” alıcısına ulaştığı dönemde açıklanacak olan enflasyon rakamları ile yapılacak zam oranlarının belli olması gerçekten neyi değiştirecek?

Çocukları okula giden ve kira ödeyen asgari ücretli bir ailenin durumunu hayal bile edemiyorum. Evinde doğalgazı olduğu halde kombisinin anahtarını bir kere bile çeviremeyen 16 Bin 881 TL’lik emekli maaşı alan emeklinin nasıl bir psikolojide olduğunu varın siz değerlendirin. Çocuklarının, komşularının desteği ile ayakta kalmaya çalışan insanların hayal kırıklıklarını tamir edecek hiçbir ilaç daha icat edilmemiştir.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Londra da,“Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna gireceğini ve bu kazanımların yapısal dönüşümle kalıcı hâle geleceğini de vurgulaması” acaba yüreğimizi serinletir mi? Hayal kırıklıklarımızı tamir eder mi? Beklentilerimizi karşılar mı? Yüzümüzü dönsek, gözlerimizi çevirsek bir faydası olur mu? Sanmıyorum ama yine hayal etmekten ben de sizler gibi vaz geçmiyorum.