“İklim krizi” vesaire derken öyle günler yaşıyoruz ki gerçekten insan kendi kendine “Ne oluyor?” diye sormadan edemiyor. Birden bire bastıran yaz sıcakları insan sağlığını da tehdit ediyor. Belirli bir yaş üstünde olanlar için ciddi riskler olduğunu uzmanlarda söylüyor. Yeterli yağış alamadığımız gerçeğinden hareketle su kaynaklarımızın çok verimli kullanılması için hareke geçmeliyiz. Eskişehir’deki barajların durumunu bilemiyoruz. Ancak Eskişehir’in en önemli içme suyu kaynaklarından biri olan Murat Dağı’ndan son yıllarda kışın faaliyete geçmesi beklenen kayak merkezinin bile susuzlukla boğuştuğu ve faaliyetlerine ara verdiği gerçeği üzerinden baktığımızda hem kullanma suyumuzun hem de içme suyu kaynaklarımızın büyük bir risk altında olduğunu artık açıkça ifade etmekte fayda var.
Bir taraftan vahşice yakılan ve bazen de maden çalışması yapmak için yağmalanan biçilip doğranan ormanlarımız, diğer taraftan değişen iklim şartlarının ülkemiz toprakları üzerindeki çölleşme etkisi üzerinde ciddiyetle durulması ve mutlaka en kısa sürede masaya yatırılması gereken bir konu. Hiçbir kaynağın sınırsız olmadığını bilmeliyiz. Evimizde, bağımızda, bahçemizde, sokağımızda su tasarrufunu özendirecek önlemler almalıyız
Tarımla uğraşan kişilerle ile yaptığım görüşmelerde artık suya ulaşımın her geçen yıl daha da zorlaştığı bilgileri beni gelecek adına endişelendiriyor. Mesela Sakintepe taraflarında daha önce 90-100 metrelerde ulaşılan yer altı su kaynaklarına 120 metrelerde ulaşılıyorsa, Çiftelerdeki sulama yapılacak alanlardaki kaynaklara 100 metrenin üstünde derinliklerde ulaşılıyorsa, Çifteler ve Sivrihisar civarında obruklar oluşmaya başlamışsa gerçekten kara kara düşünmeliyiz.
Derler ki, “Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlarmış!” Yarın öbür gün gerçekten daha zor şartlarda suya erişimin yaşanabileceği gerçeğinden hareketle bugün kolları sıvasak bile sadece geri dönü için bile on yıllar boyu çaba göstermemiz gerekirken yarınları düşünmeden bugünden talana devam etmek ne kadar mantıklı.
Çocukluğumuzda sosyal bilgiler dersinde karasal iklimin tarifi yapılırken, “yazların yağışsız, kurak ve sıcak, kışların ise az yağışlı ve oldukça soğuk geçmesidir. Gerek yazla kış arasında gerekse yıl boyu gece ve gündüz arasında çok fazla sıcaklık farkı vardır” ifadeleri kullanılırdı. Bakın bu mevsimde yaşadıklarımıza bakın ne kadar da uyumlu günler yaşıyoruz. Kış soğuk ve az yağışlı, yazın ise sıcak ve kurak bir iklimsel şartları iliklerimize kadar yaşıyoruz. Gündüz yanan insanlar, gece adeta soğuktan üşüyor. Karasal iklim neyin habercisidir? Bilimsel ifadesiyle “çölleşmenin” habercisidir.
Bu kadar göz göre göre çölleşmenin kapılarını sonuna kadar aralamışken biz bugün üç kuruşluk maden arama gerekçesiyle ormanları tarumar ederek nereye hazırlanıyoruz? Her yıl ağaç bayramlarında şu kadar fidan diktik, bu kadar milyon meşe palamudunu toprakla buluşturduk lafları ile kendimizi kandırmaktan öte bir yapmıyoruz. Sakın kimse yanlış anlamasın yapılanları küçümsemek, değersizleştirmek değil niyetim. Ancak şu kadar söyleyeyim şu yangına feda etmek zorunda kaldığımız Kalabak ormanlarının bulunduğu alanda yıllar geçmiş olmasına rağmen gelişmeleri takip edebiliyor muyuz? Öyle birkaç yılda bu yaşadıklarımızın etkisini göstermesini beklemek hayalciliği yerine Eskişehir’in en temel sorunu su sıkıntısı ile ilgili acil önlemler almalı, gerekli tasarruf önlemlerini de almalıyız.