Artık kabul ediyoruz ki ülkemiz bir deprem ülkesi. Yer hareketleri nerede ise hiç durmuyor. Bir gün Afyon’da diğer gün Çanakkale’de bir diğer zamanda İzmir’de, hatta Konya’da kendini unutturmuyor. Küçük küçük de olsa “ben buradayım” mesajları veriyor.
17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin ardından İstanbul ve büyük Marmara için verilen süre 30 yıl civarındaydı. Bu arada 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen asrın felaketi olarak nitelendirilen milyonlarca insanımızı etkileyen ve resmi kayıtlara göre 53 binden fazla canımıza mal olan depremin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Aslında 11 ili kapsayan bu büyük ve çok anormal yıkımlara neden olan depremin ardından gözler İstanbul’a çevrildi. İstanbul’da bir süre neler yapılması gerektiği konuşuldu falan. Şimdilerde İstanbul’un yavaş yavaş gündemden düşmeye başladığını gözlemliyoruz. Herkesin büyük büyük laflar ettiği ve asla lafların ötesinde harekete geçmedi bir süreci yaşadık ve yaşıyoruz.
Bu arada dünkü Çanakkale’deki 4 üzeri depremin ardından aklıma Eskişehir geldi. Eskişehir depremi film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Cumhuriyet Bulvarı’nın, Yunus Emre Caddesinin sağı ve yolu, 2Eylül Caddesi, Şair Fuzuli ve Sivrihisar Caddeleri’nin tamamı bitişik nizam ve binaların pek çoğu da 1999 depremi öncesi yapılmış yorgun yapılardan oluşuyor. Allah korusun olabilecek en küçük sarsıntıda şehir merkezindeki ana arterlere giriş imkânı olmayacak. Bunu ben değil konunun uzmanları arasında olan İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Orkun Kılıç da söylüyor, İnşaat sektörünün önde gelen isimlerinden İbrahim Atıcı da söylüyor. Yani görünen köy kılavuz istemiyoruz. Bazen küçük çıkarlarımız ve ihmallerimiz yarınlar için ciddi bir sorun oluşturabiliyor. Zamanında bitişik nizam yapılaşmaya izin verenler o gün bunun siyaseten ekmeğini yemiş olabilirler ama bugün ortaya çıkan tablo endişe verici.
Emek, Huzur, Erenköy, Gündoğdu, diğer yanda Yeşiltepe, Sütlüce, Esentepe gibi mahalleler dönüşüm bekliyor. Merkezde Porsuk Havzası’nın içinde yer alan pek çok mahallede de benzeri sorunlar var. Özetle Eskişehir’in yenilenmeye, muhtemel tehdit ve tehlikelere karşı yapılanmaya ihtiyacı olan bir şehir. Dolayısıyla ciddi anlamda kendimizi çek etmek ve gelecek adına bazı somut adımlar atmak gerektiğinin de farkına varmalıyız. Eskişehir’i diğer kentlere göre daha güvenli görenlerin olduğunu biliyoruz. Eskişehir’de yenilenme hamlesinin diğer şehirlere göre daha bir istekle gerçekleştiğini de. Ancak unutmamak gerekiyor ki Eskişehir en az aktif fay kuşaklarının üzerindeki kentler kadar tehlikeye yakındır. Bunu da ben söylemiyorum. Bazılarının çok eleştirdiği deprem ve yer bilimleri konusunda uzmanlığı ile öne çıkan Prof. Dr. Naci Görür birkaç ay önce açıkladı. Eskişehir’in de aralarında bulunduğu 17 ilde olası bir depremin “Hatay etkisi” yapabileceği uyarısında bulundu.
Özetle gündelik hay-huyların yanında asıl üzerinde durulması ve ciddiyetle çalışılması ve asla unutturulması gereken konu deprem gerçeği ile yüzleşmek ve ona göre hazırlık yapmaktır. Depreme hazırlık, “arama kurtarma çalışmaları, toplanma bölgesi düzenlemeleri ve (Allah korusun) ceset torbası biriktirmek” asla değildir. Muhtemel bir tehlike karşısında yapılması geren en önemli şey bugünden yarına yasa ve yönetmeliklere uygun, kayıplarımızı en aza indirecek katı prensipler çerçevesinde çalışarak kentimizi geleceğe hazırlamaktır. Bunun için siyasi ayrışmalara, günlük çıkarlara göre değil, şehrin ve çocuklarımızın çıkarlarına ve güvenliğine yönelik ortak çalışmalar yapılabilmelidir. Umut edelim ki bu konuda tam bir uzlaşma sağlansın. Zira mevsimsel değişiklikler önümüzü görmemizi engellediği gibi şahsen beni endişelendiriyor.