Dağ yamacı.
Yaz olmasına rağmen esinti var.
Kentin orta yeri sıcaktan kavrulurken otlar hafifçe sallanıyor burada…
Rüzgar arkadaşı…
İri gözleriyle kızıl bir geyik oradan oraya koşturuyor.
Hem rüzgarın tadını çıkarıyor.
Hem de sessizliğin…
Belki de yavrusuna bakıyor.
Bilmiyor.
Sorun da değil…
O her şeyden habersiz oradan oraya koştururken adının yazıldığı ihaleden habersiz…
Evet, ismi ölüm ihalelerine yazılıyor.
Ama haberi yok.
Üstelik yanlarında rakamlar da var.
Ölümün bile bedeli var anlayacağınız.
O can verecek, üstüne de birileri para kazanacak.
Eskişehir’den Adana’ya, Erzurum’dan Mersin’e kadar uzanan bir ölüm listesi.
Turizm adına…
Ve içlerinde biri daha var.
Anadolu yaban koyunu.
Nesli zaten tehdit altında.
Onun ölümü için 1 milyon 800 bin TL ödenecek.
Ölümün parası olur mu?
Olmaz.
Olmamalı.
Ama oluyor kardeşim?
Göz göre göre oluyor.
Bu nasıl bir hak?
Bir kızıl geyiğin ormanda koşuşunu, sabah sisinde nefes alıp verişini izleyen biri, onun karşısına tüfekle çıkabilir mi?
Sırf para verildi diye bir canın kalbine nişan alınabilir mi?
Kalp para karşılığı vurulur mu?
Bir annenin yavrusunu korumaya çalışırken vurulmasını düşünün.
Bir sürünün liderini yitirmesini.
Bir hayvanın son nefesini vermesini.
Bir kalp değil ölen, bir canın ölümüyle yüzlerce kalp ölüyor.
Bu tamamen vicdan meselesi…
Av turizmi diyorlar.
Avcının gözüyle hiç bakmadık, bakmayız da…
Anlamak gibi de derdimiz yok.
Her can kıymetlidir bizim için.
Ölümü hak etmiyor hiçbiri.
Yine de susmamalı.
Konuşmalı.
Konuşmalı ki bitsin bu katliam.
Belki bir gün o kızıl geyiğin gözleriyle karşılaşırsınız.
Zamansız bir an da…
Ve vicdanınızı o gün sorgularsınız.
Çünkü ilahi adalet o canlar için de geçerli.
Kuantum Özge der ki:
“Sevmek direnmek değil, vazgeçmektir.”