‘İş içinde eğitim, eğitim içinde iş’ ilkesine dayanan Köy Enstitüler, bizim eğitimcilerimizin projesiydi. Bireylerin farklılıklarını ve yeteneklerini göz önüne alan milli bir atılımdı.
17 Nisan 1940 tarihinde kurulan Köy Enstitüleri, öğrencileri okuma imkanından yoksun köylü çocuklarından oluşuyordu. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi, tarıma elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında kuruldu. Burada yetişecek öğretmenler, köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern tarım tekniklerini öğretecekti. Bir aydınlanma atılımıydı. Toplumda yaratacağı değişimin farkında olan dış güçlerin de etkisiyle 28 Haziran 1948'de kapatıldı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1928 Harf Devrimi ile Türkiye’nin çağdaşlaşması ve gelişmesi sağlandı. Köy Enstitülerin kuruluşu, Türkiye cumhuriyeti topraklarının orta çağdaş dan çıkışını müjdeliyordu. Osmanlıdan bu yana savaşta ve barışta her güçlüğü omuzlayan köy toplumu Türkiye’nin modernleşme yolunda önceliği hak ediyordu. Atatürk’e göre; köy toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine getirmeden ne siyasi ne hukuki ne de sosyal yenilikler amacına ulaşamazdı. Köy enstitüleri işe, üretime ve gerçeğe dayalı bir eğitim sistemi bulunmuştu. Büyük Atatürk’ün, özlediği toplum, çağdaş yaşama uygun kültürel yönden gelişmiş laik bir toplum olmalıydı. O’na göre çağdaş uygarlığın gücü söz ve duygulara değil işe ve gerçeğe dayanıyordu. Köy enstitülerinin yurdun çeşitli yerlerinde açılmasıyla modern Türk kültürünün gelişimine etkisi olmuş laik, demokratik ve sosyal bireyler yetişmiştir. Atatürk’ün özlediği “halka doğru” bir eğitim olan köy enstitüleri köyü ve köylüyü aydınlatmayı hedeflemiştir. Köy enstitüleri yalnız köy eğitiminin değil Türk eğitim sisteminin de temeli olmuştur.
Köy enstitüleri bize ait bir proje, milli bir yapılanmadır. ‘Köy enstitüleri, Türk eğitim sisteminin Rönesanssıdır’ diye özetlenir. Tamamen bizim eğitimci ve düşünürlerimizin ürünüdür. Katıksızdır. Her şeyden önce kişilik eğitimi veren karma eğitimdir. Bireylerin farklılıkları ve yetenekleri önem taşır.Atatürk 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da şöyle konuşur: “Bir toplum bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim diğerini ihmal edelim de kitlenin tamamı ilerlemeye mazhar olabilsin? Mümkün müdür ki bir camianın topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok ki ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber arkadaşça atılmak ve iş, ilerleme ve yenileşme sahasında birlikte merhaleler kat edilmek lazımdır. Böyle olursa inkılap muvaffakiyetle sonuçlanır.”
Kadın erkek eşit
Köy enstitüleri Atatürk’ün, kadın erkek eşitliği ilkesine dayanıyordu. Laik bir eğitimdi. Akıl ve bilime dayanıyordu. Köy enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğünde tam anlamıyla 17 Nisan 1940 yılında yaşama geçirilmiştir. İsmail Hakkı Tonguç’a göre; “Köy enstitüleri bir okul değildir. Bir yaşam ortamı, özlenen bir toplum modelinin yaşadığı bir toplumsal birimdir.” Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığının Türkiye’nin gelişimine büyük katkısı oldu. O dönemde klasikler Türkçeye çevrilmesi ile yepyeni bir aydınlanma ve toplumsal bir bilinç de yerleşmeye başladı. Hasan Ali Yücel eğitimde, kültür ve sanatta önemli izler bırakan Milli Eğitim Bakanımızdır. Yedi yıl yedi ay yedi gün süren bakanlığı sırasında kültür ve edebiyat alanında çok önemli işlere imza atmıştır. 1930’lu yıllardan beri sanat, edebiyat, felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış yazılar yazmıştır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in 18 Şubat 1940’ta Ankara’da Tercüme Heyetinin ilk toplantısında aldığı kararla Dünya Klasikleri Türkçeye çevrilmeye başlanır. 1946 yılına gelindiğinde Dünya Edebiyatı klasiklerinden 500’e yakın eserin Türkçeye çevrisi yapılır. Böylece enstitü öğrencileri, bilinmeyen şeyleri öğrenmenin, merak ettiklerine ulaşmanın yollarına kavuşurlar. Köy enstitü mezunu ünlü yazarımız Fakir Baykurt; “Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi. Ceplerimizi ona göre yaptırırdık, kitap sığsın diye…” diyerek anlattı o yılları.Köy Enstitüsü modelinden yola çıkarak yerine yeni sağlam bir eğitim modeli koymalıyız.