Ülkenin özellikle en güzel verimli ormanlarında peş peşe çıkan yangınlarda kaybolan orman varlığımız için gerçek vatanseverlerin yürekleri yanıyor. Bir insan ömrüne sığmayacak kadar uzun zamanda yetiştirilen ve ülkemizin akciğeri konumundaki ormanlarımızın yanıp kül olması bizi bugün için üzüyor olmasına rağmen gelecek adına da hüzünlendiriyor.
Hasta yatağımızda pek çok insanın yağmur duasına tanıklık ettim. Birkaç damla yağış için insanların nasıl yakardıklarını gördüm. Bir dostum geçtiğimiz günlerde kısa süreli bir yağışın ardından odama gelip, “Ağbi bu kadar yağışa rağmen” iki parmağını yan yana koyup gösterdikten sonra “bu kadar bile toprağa işlememiş. Ne olacak bizim halimiz?” diye konuştu.
Klimalı odalardan, serin serin aldığımız nefesten dışarıda ne olup bittiğini anlamadan yanan ormanların ne ifade ettiğini kestirmek o kadar da kolay değil. Bir kendimi asla bir çevreci olarak görmüyorum ancak her birimizin en azından bir ot parçasını, bir yeşil bitkiyi sevecek kadar vicdanlı ve merhametli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü su olmadan hayat olmaz.. Anadolu’nun göz göre göre çölleşmesi anlamına gelen bu orman yangınları için yetirince tedbir alındığını düşünmüyorum. Yine insanların yeterince hassa davrandıklarını kabul etmiyorum. İnsanın gelecek kaygısı yoksa onun vicdani sorumluluğunu da sorgulamak gerekir. Zaman zaman bu sütunlarda suyun tasarruflu kullanılması gerektiğini, yeşilin korunmasının insani ve ahlaki bir görev olduğunu yazıp çiziyorum. Bunun en temel görevlerimizden birisi olduğunun altını çizmeliyim.
Bu ülkenin entelektüellerinin bu ülkenin en temel milli varlığı olan yeşil ve ormanın korunması konusunda çok ciddi sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Masa başından ahkam kesmek çok kolay. Seyitgazi yangını sırasında elime bir görüntü geçti. Görüntü de bir dozer operatörüne ateşin ortasında kaldığı anlarda hızla dozeri terk etmesi çağrısı yapılırken o dozer operatörü, “Bu dozerde 80 milyonun hakkı var nasıl terk ederim?” diye haykırdığına tanıklık ettim. İşte gerçek vatanseverlik, işte vicdan, işte memleket sevgisi… 80 milyon sana hakkını helal etti yiğidim.. Allah sen ve senin gibilerin sayısını arttırsın… Bu arada yanan ormanlar ile ilgili olarak sosyal medyada dolaşıma sokulan bazı çağrılara tanıklık ettim. Eğitim ve öğretim yılının ilk haftasında milyonlarca öğrencinin bir hafta boyunca ağaçlandırma kampanyası düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekilen çağrıya kimler onay verdi bilmem ama gerçek anlamda toplumsal bir ağaçlandırma seferberliğine ihtiyaç olduğu çok açık. Bir başka çağrıda yanan ormanlık alanların kesinlikle en az bir asır imara ve yapılaşmaya kapatılması ve ağaçlandırılması çalışmalarının yapılması çağrısı da bana bir hayli mantıklı geldi. Eğer 86 milyonun hakkını koruyacaksak, eğer bu yanan ve yakılan alanların rant için yakılmadığına insanımızı inandırmak istiyorsak buraların hiçbir surette imara açılmasına izin vermeyecek yasal düzenlemelerin de hayata geçirilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Bu memleket bizim çölleşmesine asla izin verilemez, verilmemelidir. Bugün son 10 yıldır yanan ormanlık alanlar yüzünden yağış rejimimizin değiştiğine, iklimsel düzensizliklerin hayatımızın bir gerçeğine dönüştüğünü ne zaman fark edeceğiz?
Çağrım şudur göstermelik ağaç bayramları ve fidan dağıtım törenleri düzenlemek yerine gerçekten bu ülkenin orman varlığının geliştirilmesi için gösterişsiz ama etkili çalışmalar yapmalıyız. Bunu bugün için değil geleceğimiz için yapmalıyız.