Seçimler bitti bitmesine de ekonomik veriler konusunda yapılan onca tartışmanın ardından alınacak tedbirler paketinin ilk adımı “tasarruf genelgesi” oldu. Tasarrufu ama kimden ve neyden tasarruf edilecek?

Doğrusunu isterseniz tasarrufu genelgesinin bütününe baktığınızda “garibana sabır” tavsiye edilirken, kamudan ve yatırımlarından dişe dokunur bir şey, elle tutulur bir kalem söz konusu değil. Neymiş 3 yıl boyunca araç alımı yasaklanmış. Diyelim ki öyle… Zaten “tasarruf genelgesinin” daha ismi duyulur duyulmaz genelge çıkana kadar “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”

“Elinizde somut bir veri var mı?” diye soracak olursanız, onu araştırıp belgelendirmek benim işim değil. Şöyle bir çevreye bakın yeter de artar bile. Hani derler ya “minare kılıfı” meselesi yani… Bir kuruma sorsanız veya bir makama sorsanız sizi “yalanlayacaklarından emin” olabilirsiniz. Zira bu işler için sadece kamu kaynakları değil, vakıflar, yaşatma ve destekleme dernekleri gibi bir dizi alternatif çözümler ile bu tür genelgelerin çevresinden dolanıldığına çok şahit olduk.

Öte yandan kamuya personel alımı durdurulacakmış. Bugüne kadar “mülakat” engeline takılan KPSS’ye giren gençlerin önüne bir de “emeklilik şartı” getirilince umutlar bir başka bahara kalacak demektir. Yani kamuya alınacak personel emekli sayısı ile sınırlandırılacak. Kamu personeli ile emekli maaşlarına yapılacak artışlarında muhtemelen tasarrufu genelgesine takılacağından kuşkunuz olmasın. Bu arada kamunun en önemli gelir kaynağı dolaylı vergilerin sürekli bir şekilde arttırılmasının faturasını gariban ödüyor. 10 bin TL maaşa talim eden milyonlar 17 Bin TL’ye mahkum asgari ücretliler nüfusun nerede ise yüzde 60’nı oluşturuyor. Diğer kalan yüzde 40’lık bölümün yüzde 35’i de zaten yoksulluk sınırının altında kalıyor. Yani her şekilde olan garibana ve dar gelirliye oluyor. Üretmeden tasarruf etmek ekonomideki sıkıntıların çözümü değil olmayacaktır.

Örneğin Eskişehir’de minibüs ve taksi dolmuşların 15 TL’den 20 TL’ye yükselmesi belki taksi dolmuş ve minibüs sahiplerini bir nebze olsun rahatlatabilir ama gerçek anlamda dar ve sabit gelirli kesimleri sıkıntıya sokar. Ekmek zammının da kapıda olduğunu düşünürseniz, sıradan bir tas çorbanın 60 TL olduğu bir ortamda gerçekten garibanın durumunu varın siz hesap edin.

İşin bir de öbür yüzü var. Kadar TÜİK verilerine göre yüzde 18’in üzerinde bir enflasyon rakamından söz ediliyor. Son iki ayda bu rakamın azami çıkabileceği seviye yüzde 25 olsa ne yazar? Gerçek emekli maaşı 10 Bin TL olmayan milyonların elleri yine böğründe kaldığında bunun kimden ve nereden tasarruf anlamına geldiğini rahatlıkla görebiliyoruz.

Açıkça şöyle diyebilirim üretmeden ve toplumun gelir seviyesi en düşük kesimlerini rahatlatmadan enflasyonla mücadeleden bahsetmek mümkün değil. Maliyet enflasyonu denilen üreticinin maliyetlerini düşürmeden, toplumda sosyal adaleti sağlamadan gerçek anlamda rahatlamak o kadar kolay değil. Her defasında kısır döngüye teslim olmamak için üretmeliyiz, elbette tasarruf gerekiyor ama bu tasarruf sadece garibanın önündeki ekmeği azaltarak yapılamaz. Garibanın elini cebine atarak sorunları çözemezsiniz. Bu bizim bildiklerimizi muhakkak ki ekonomiyi yönetenlerde biliyordur, ama önemli olan uygulamada ne olduğudur. Galiba yeni dönemde de garibana, yoksula, dar gelirliye, “sabır tavsiye” edilirken, “İsraf haramdır” da denmeye devam edecek. Eyvallah da, “israf garibana haram da zengine değil mi?” diye de mi sormayalım.