Hasan Bitmez. Kocaeli milletvekili, Saadet Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı. Meclis kürsüsünde konuşuyor. Filistin-İsrail gerilimine dikkat çekiyor ve son olarak “Allah’ın gazabından kaçamazsınız” diye sözlerini tamamladıktan sonra orada kalp krizi geçiriyor. Sonrası malum… Birileri tarafından sarf edilen sözler… Allah rahmet eylesin… Bu filmin bize anlattığı şey “hayat bu kadar kısa işte!” sözünden başka bir şey değil.
Değer mi hiç, yakışır mı? Ama insanoğlu işte, “dilin kemiği yok” derler ya! Tartışabiliriz, hatta kavga edebiliriz ama hayatın kısalığını unutmadan yarın birbirimizin yüzüne bakabilecek bir şekilde sözler sarf etmemiz gerektiğini ne zaman idrak edeceğiz?
Her ölüm erken ölümdür aslına bakarsanız. Ama bazı ölümler vardık ki insanın hafızasında derin izler bırakır tıpkı merhum Bitmez’in ölümü gibi. Şimdi siyasi tarihimize TBMM Kürsüsü’nde can veren vekil olarak kayıtlara geçecek bu ölüm aklımıza geldiğinde “Allah’ın gazabı böyle olur!” sözünü de hatırlayacağız ne yazık ki!
Üzüldüğüm bir başka şey ise toplumsal hafızamıza kazınan ve toplumun her kesiminden tepki çeken Türkiye’nin imajına zarar veren, “çirkin saldırı” kadar merhum Bitmez’in geçirdiği kalp krizi gündemde yer bulmadı. Derdim birilerine laf çakmak değil, birilerinin yaptığı vahim söyleme dikkat çekmek. Ölüm üzerinden “oh çekmek” olmaz… Hangi siyasi görüşten olursanız olun, hangi topluluğun içinde yer alırsanız alın eğer söz konusu olan TBMM kürsüsü ise oranın saygınlığına uygun davranmak her seçilmişin asli görevidir. Biliyoruz ki; “Her can ölümü tadacaktır!”Önemli olan nasıl yaşadığındır. “Ah keşleler” ile yaşamak var bir de “iyi insandı” dedirtmek var. Duamız arkamızdan “iyi insandı” diyenler olması içindir.

***

Uyarılar da korkutmuyor anlaşılan…

Türkiye geçtiğimiz yüz yılı tamamlamak üzere iken Gölcük ya da o zamanki adıyla Marmara depremiyle sarsıldı. 17 Ağustos 1999 tarihindeki deprem Gölcük’ten Sakarya’ya, Eskişehir’e uzanan çizgide ölümlere ve büyük yıkımlara sebep oldu. O günlerde yaşadığımız o büyük şokun ardından bölgeye birkaç gün müdahalede geç kalındı. Resmi rakamlara göre 20 bin civarında vatandaşımız hayatını kaybetti. Anneler evlatsız, evlatlar babasız, kadınlar kocasız, erkekler eşsiz kaldı. O depremin yaşandığı tarihlerde Büyük İstanbul depremi ile ilgili 30 yıllık bir süre verildi. Tabi ki depremlerin ne zaman meydana geleceğini kestirmek zor olmakla birlikte sadece tahmini bir tarih verilebiliyor. Öte yandan 6 Şubat tarihinde ülkemiz Gölcük depreminden daha büyük bir felaketle karşı karşıya kaldı. Yine resmi rakamlara göre kayıplar hariç 54 bine yakın insanımızın hayatını kaybettiğini biliyoruz. Şimdi bir panik havasıyla bazı önlemlerin alınması için çalışmalar yapılsa da görünen o ki Türkiye yeni bir depreme tam anlamıyla hazır değil.
Nereden mi biliyorum? Eskişehir’den biliyorum. Gördüğümüz kadarıyla somut adımlar atılmış değil. Bir deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, Eskişehir’inde aralarında bulunduğu bazı illerin Hatay gibi olabileceğinden söz ediyor. Uyarılar, konferanslar, bilgilendirmeler acaba kimi harekete geçirecek? Sade vatandaş kendi başına bir şeyler yapabilir mi? Allah hem ülkemizi, hem de Eskişehir’imizi korusun başka diyeceğim yoktur.