Sevginin, saygının yok olduğu, dayanışma ruhunun erozyona uğradığı bir toplumun ayakta kalması hiçte öyle hamasi söylemler ile mümkün değil.

“Sokakta yürüyen yaşlı kadını aceleyle giden genç bir adam çarparak yere serdi! Özür dilemek ve bayanın ayağa kalkmasına yardım etmek yerine gülmeye başladı ve yavaş yavaş yoluna devam etti... Zavallı kadın düştüğü yerden yüksek sesle şöyle dedi: “Genç adam, bir şey düşürdün.” Genç adam bu söz üzerine hemen döndü ve bayanın etrafına bakmaya başladı... Yaşlı kadın gencin gözlerinin içine bakarak, ona şöyle dedi: “Oğlum, zahmet etme. Az önce kaybettiğini, asla geri alamayacaksın. İnsanlığını yitirdin.”  Hayat saygıdan, empatiden ve özsaygıdan yoksunsa değersizdir!”
Yukarıdaki yazı bir alıntı. Ancak hakikat böyle… Bazen düşürdüklerimizi(!) bir daha geri alma ve bulma şansımız asla olmaz. Alıntının son cümlesini hayatımızın her aşamasında görür olduysak gerisini konuşmaya, tartışmaya bile gerek yok. Otobüse bindiğinizde, tramvayda yolculuk yaparken, ya da bir ürün alacağınız zaman girdiğiniz kuyrukta yaşadığınızda ne hissediyorsunuz?
Bu yazının öznesi bizim kuşaktan bir vatandaş. Geçtiğimiz gün Büyükşehir Belediyesi’nin önündeki tramvay durağından tramvaya bindiğimiz sırada insanların aralarında gençlerinde olduğu bir grubun itişip-kakışmasından sonra küçük ama bir o kadar da anlamlı bir olaya tanıklık ettim. Bir şekilde herkes tramvaya bindi. Sonrasında en arka koltukta oturan gençlerden birisi benim yanımda ayakta duran bir kişiye yönelerek, yerini boşalttıktan sonra, “Amca buyurun oturun” teklifinde bulundu. Ayaktaki orta yaş üstü vatandaş önce teşekkür etti. Ardından ısrar gelince, “Yahu tramvaya binerken yer kapma kaygısı ile bizi ezip geçerken aklınıza gelmiyor da, şimdi mi yer vermek aklınıza geldi?” diye konuştu. Ve sözünü şöyle tamamladı, “Siz genç ihtiyarsınız ya, sizin daha fazla ihtiyacınız var!” Vatandaşın tavrı bir nevi gördüğü muameleye isyandan ibaretti.
Bu sadece bir örnek. Hemen her gün yaşadığımız sıradan olaylardan birisi olarak görebilirsiniz anlattıklarımı. Ama gerçek öyle değil. Sevgiyi, saygıyı, hakkı, hukuku tanımayan ve artık kaybettiklerini önemsemeyen bir kuşakla karşı karşıyayız. Sadece otobüste, tramvayda yer meselesi değil olay. Kaldırımda yürürken, cadde de gezerken aynı olayların benzerlerini yaşıyoruz. Ve öyle şeyler karşımıza çıkıyor ki şaşırmamak elde değil. Biz aslında kaybettiklerimizin farkına varmıyoruz. Bizi esastan sarsacak yakın gelecekte pişmanlıklarımızın da fayda etmeyeceği değerlerimizi kaybetmenin ne zaman farkına varacağız?
Sevginin, saygının yok olduğu, dayanışma ruhunun erozyona uğradığı bir toplumun ayakta kalması hiçte öyle hamasi söylemler ile mümkün değil. Çünkü ruha inmemiş, sadece resimden ibaret sanal gerçeklik üzerine inşa edilmiş ilişkiler yumağı geleceğimiz adına gerçekten çok büyük tehdit. Kız çocuklarının erkek çocuklarını bile utandıracak küfürler ile konuştuğu, erkek çocuklarının da en küçük tartışmayı bıçaklı, taşlı kavgaya dönüştürdüğü tablonun içinde sağlıklı bir gelecek nesil yetiştirmek ne kadar mümkündür? Elbette her toplumun defoları mevcuttur. Bizimde geçmişten geleceğe taşıdığımız defolu yanlarımız vardır da sanal gerçeklik(!) üzerinden yaşadıklarımızı anlamlandırmak hiçte kolay değil. Her şeyimizi kaybedebiliriz. Paramızı, evimizi, arabamızı, mevki ve makamımızı kaybedebiliriz. Bunların hepsini yeniden geri kazanmak mümkün. Ancak insanlığımızı, vicdanımızı ve toplumsal ahlakımızı kaybedersek onları geri kazanmak hem kolay değil, hem de bugünden yarına mümkün olan bir şey değildir.
 O sebeple diyorum ki; “Gelin hep birlikte silkinelim, insanlığımızı kaybetmeden yarınlar için biraz güneş toplayalım!”