Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile gazetemizin bir yakınlığı dostluğu vardı. Eskişehir’e her geldiğinde gazetemiz 2 Eylül’e kahve içmeye uğrardı. Saatler süren baş başa sohbet ederdik. Bir gün sohbetimizi yarım keserek, Mahmudiye’ye at binmeye gitmiştik. En deli ata o bindi. Harada çalışanların bile binemediği kontrol edilmesi çok güç olan ata bindi. Bir saate yakın atla dolaştıktan sonra, bana” Hadi, sıra sende” dedi. Ben o ata nasıl binemeyeceğimi anlatmaya çalışırken,” Türk her koşulda iyi bir at süvarisidir” şeklinde konuştu. Birbirimize espri yaptık. Ayrıca, Yazıcıoğlu, Eskişehir’e geldiğinde 12 Eylül döneminde iki kişilik hücrede kaldığı solcu arkadaşını mutlaka ziyaret ederdi. Eskişehirli o arkadaşı, Eskişehir’de kitapevi ve küçük bir tekel bayisi işletiyor. Yazıcıoğlu, günlerce hücre arkadaşı ile konuşmamış ve birbirlerine güvenmedikleri için uyumamışlardı. Sonra o hücrede başlayan dostluk, Yazıcıoğlu’nu kaybettiğimiz güne kadar sürdü.
İnsanın ayrı ayrı düşünceleri savavunması önemli değildir. Birbirini anlaması önemlidir. Elbette eleştiri olacak. Önemli olan eleştirinin hedefini bulmasıdır. Eskişehirli siyasetçi hemşerimiz, bugün parlatılmaya çalışılan, Amerikan solculuğunda at başı giden, NATO’ya en küçük bir eleştirisi olmayan bir partinin genel başkanını eleştirmeye çalışırken, birden aklına Yugoslavya’yı kuran Mareşal Tito geldi. Eleştirmeye çalıştığı kişi ile en ufak benzer yönü olmayan Tito’ya sarf ettiği sözler, arkasından çeşitli tarihlerde anavatana göçmüş Balkan Türkleri ile söyledikleri sözler, geniş bir kesimi üzdü. Eskişehir’de bugün 120 bin Balkan kökenli, Türk’ünün yaşadığı tahmin ediliyor. Balkanların Türkiye için önemi büyüktür. Ülkemiz son yıllarda, balkanlara büyük önem veriyor. Eskişehirli siyasetçi hemşerimizin söyledikleri Eskişehir’de Balkan Türkleri ile ilgili derneklerde yöneticilik yapan beni de üzdü. Federasyonumuz da siyasetçiyi kınadı. Daha önce de Tito ile ilgili iki yazı yazmıştım. Bugün altı devlet çıkarılan Yugoslavya’yı yıllarca bir arada tutmuş Atatürk hayranı bir kişiydi. Bugün moda haline gelen Amerikan solcuları ile de benzerliği de bulunmuyor.
O gitti, devlet altı parça oldu
25 yıl önce yenidünya düzenini savunanlar, soğuk savaşın bitmesini fırsat bilerek, Avrupa’nın orta yerinde katliamlara başladılar. On binlerce insan hayatını kaybetti. Tüm bu olaylar, Avrupa’nın tam orta yerinde yani en medeni ülkeler olarak nitelendirilen ülkelerin orta yerinde oldu. İnsanlığın bu olaylardan çıkaracağı dersler var. Emperyalizmin vahşi yönünü tanımak gerekiyor. Soğuk savaşın bittiğine hâlbuki dünya sevinmişti. Ancak, tek kutuplu bir dünyada neler olabileceğini insanlık Yugoslavya’nın dağılma sürecinde öğrendi. Yugoslavya’nın kurucusu Mareşal Tito, ölümünden önce Yugoslavya’nın son cumhuriyet bayramında Belgrat da toplanan binlerce kişiye şunları söyledi:” Elimde tuttuğum kristal küre Yugoslavya’yı simgeliyor. Bu küre ben öldükten sonra kırılacak. Yugoslavya bölünecektir. Emperyalistler çalışıyor. Ancak, yeni haçlı saldırıları yüzyıllar önce olduğu gibi bu kez de Mustafa Kemal’in Anadolu’sundan geri dönecektir. Anadolu’ya güveniyorum”.
Tito haklı çıktı
Tito’nun ölümünden sonra dünyanın en medeni ülkeleri olarak gösterilen Avrupa’nın orta yerinde Yugoslavya zorla parçalandı. Sırplarla-Müslümanların evlerinin birbirlerine açılan ve komşu kapıları denilen kapılardan, bir gece girdiler ve o güne kadar iç içe yaşadıkları Müslüman Boşnak komşularını katlettiler. Tüm Yugoslavya birbirine girdi. Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri Yugoslavya’da birbirlerinden farklı olarak çeşitli etnik azınlıkları desteklediler. Tito’nun yokluğunu fırsat bilen emperyalistler, bugün Srebrenitsa da tam 8 bin 372 insan çoluk çocuk, kadın erkek denilmeden katledildi. Aliya İzzetbegoviç o günleri daha sonra şöyle ifade etmişti: "Ben Avrupa'ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı'nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına" . Emperyalizm, Tito’nun yokluğunu fırsat bilerek, ülkeyi kolay yönetmek için altı parçaya böldü.
Anıtkabire fidan hediye etti
Yugoslavya'nın kurucu lideri Mareşal Tito 1959 yılında Balkanlardaki karışıklık sırasında bir süre Türkiye’de yaşadı. Türkiye’nin başında İsmet Paşa vardı. Anıtkabir'in ağaçlandırması yapılırken 320 fidan hediye etmek için Anıtkabir'e geldi. Anıtkabir ziyaretine ve Atatürk’e büyük önem verdiği için, ziyarete beyaz mareşal elbisesini giyerek geldi. Ayağındaki sorunlar nedeniyle, bastonuna dayanarak yürüyordu. İlk önce İsmet İnönü ile tokalaşırken sert ve dik bir şekilde kendini Mareşal Tito diye takdim etti. Sıra Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna çıkmaya geldiğinde ise, aslanlı yolda bastonu ile yürürken, birden bastonunu attı. Bastonu ile huzura çıkmak istemiyordu. Ayağındaki yoğun ve çekilemeyecek ölçüdeki ağrılara rağmen, bastonsuz huzura çıktı. Saygıyla eğildi ve ağzından şu sözler çıktı:” Merhaba büyük komutan! Ben Tito.” İsmet Paşa’ya “Ben Mareşal Tito’ diyen Yugoslavya’nın kurucusu, konumu bilerek, Atatürk’ün huzurunda Tito’ya dönüşmüştü. Beyaz üniforması ile Anıtkabir defterine,” Hayatım boyunca sizi daima ilham kaynağı olarak yaşattım” diye yazdı. Tito ve Bulgaristan’ın kurucusu Dimitrov, ikinci dünya savaşında Hitler’i yenenler olarak tarihe geçti. Düşüncelerine katılıp katılmamak ayrı bir şeydir. Tarihi kişiliklerin hakkını vermek ise önemlidir.