“Eskişehir’de mobilya sektöründe eleman sıkıntısı büyüyor” başlıklı arkadaşımız Esra Kahya imzalı haberde Eskişehir Marangozlar ve Mobilyacılar Odası Başkanı Mustafa Köroğlu, sektörde yaşanan eleman sıkıntısına dikkat çekerek çözüm için meslek liseleri ve çıraklık eğitim merkezlerinin önemini vurgulamış. Köroğlu, geçmişte meslek liselerine yönelik yanlış politikaların sektörü olumsuz etkilediğini de belirtmiş… Köroğlu çok haklı bir isyanı dillendirmiş.

Zira bu ülkede on yıllar boyu insanlar “Çocuğum okusun adam olsun!” mantığı ile çocuklarını meslek liselerine yönlendirmek yerine yarış atına çevirerek o dershane senin, bu özel ders benim mantığı ile çocuklarına çalışmadan para kazanmayı sağlayacağına inandıkları yolları tercih ettiler. Halbuki üreten, ürettikçe kazanan, kazandıkça mutluluğu artan emeğin ve çalışmanın kıymetini anlatmayı terk etmeseydik bugün hem ülke olarak çok daha iyi noktalarda olurduk.

Birkaç kez yazdım bizim okullu olduğumuz dönemlerde meslek liseleri o zamanki adıyla (Sanat Okulları) sınavla girilen, insanların kısa yoldan meslek edinmelerini sağlayan iş ve ekmek sahibi olmanın kapıları olarak görülürdü. Talep fazla olduğu için bu okullara sınavla öğrenci alınırdı. O okullarda okuyan hem meslek sahibi olabilen hem de alanında yüksek öğretim yapabilecek imkanları da içinde bulunduran “Teknik Lise” kavramı vardı. Normal akademik derslerde başarılı olan ve yüksek not ortalamasına sahip olan öğrenciler hem Teknik Liseye devam edip hem de meslek öğrenebiliyorlardı.

12 Eylül 1980 tüm meslek liselerinin önüne üniversiteye giriş sınavlarında baraj puan uygulamaları hayata geçirildi. Ancak ne olduysa işte tam orada oldu. İşte bu uygulama meslek liselerinin aslında ölüm fermanı da olmuştu. Birileri bilerek ya da bilmeyerek Türkiye’nin çok hızlı büyümesine bu uygulama ile engel oldu. Biz bu işin ancak 30 yıl sonra farkına vardık. Son 10 yıldır da işleri düzeltmek ve yoluna koymak için çareler arıyoruz. Halbuki yola çıktığımız dönemlerdeki mottomuz olan “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” üzerinde yeterince düşünebilseydik bugün evlerimizde oturan ve yüz binlerce gencimizi üretime katabilseydik sanayileşme ve kalkınma adına hiçbir şikayetimiz olmazdı.

Aradan geçen sürede çocuklarımızı baş tacı yaptık. Onların rahatları kaçmasın istedik. Onlara kolay yoldan para kazanmanın yollarını öğütledik veya öğrettik. Uzun süre “hep yap para kap” dönemleri yaşadık ve yaşattık. Herkes mühendis, doktor, öğretmen, devlet memuru olsun hayalini kurduk. Sonrasında her alanda üniversitelerimiz mezun verdi ve üniversite mezunu enflasyonu yaşadık. Elbette bugün de mühendise, doktora, öğretmene ihtiyacımız var. Bakın bugün memleketin her tarafında açılan hukuk fakültelerinden mezun olan gençlerimizin durumuna, eczacılarımıza ve atama bekleyen öğretmenlerimize yazık değil mi? Biz yapılanmada piramidi tersine çevirdik. Böyle olunca altta kalanın canı çıksın mantığı ile hareket ettik.

Geldiğimiz noktada meslek liselerinin yeniden keşfedilmiş olması çok değerli. Bu arada ara eleman ihtiyacını karşılamak için Eskişehir’in örnek kuruluşu OSB yönetiminin attığı isabetli adımın da her türlü takdirin üzerinde olduğunu özellikle de Başkan Nadir Küpeli ve yönetiminin de tebrik edilmesi gerektiğinin altını çizelim. “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?" diyor şair. Küpeli ve arkadaşları bir taşın altına ellerini değil gövdelerini sokup bir projeyi hayata geçirmenin ve öncülük etmenin haklı gururunu yaşıyorlar. Doğruyu bulmak o kadar zor değil halbuki.. Geç de olsa doğruya yaklaşılmış olması sevindirici…