Hükümetin uyguladığı orta vadeli ekonomi programı denilen uygulamanın esası tam anlamıyla piyasada emisyonun yani nakit paranın dolaşımda olan kısmının geri çekilmesiyle ilgili. Bu konuda artan hayat pahalılığına ve en büyük nakit para olarak dolaşımda olan 200 TL’lik banknotun bile alım gücünün bir hayli düşmüş olmasına rağmen yeni ve yüksek oranlı banknotların basılmamasının sebebinin de bu daralmanın sürdürülmesiyle ilgili olduğunu ekonomistler söylüyor.

Bir taraftan minimal maaş artışları, diğer taraftan dolaşımdaki para miktarının azaltılması diğer yandan kredi kartlarının limitlerine getirilen sınırlamalar aslında ilk etapta bir fayda sağlıyormuş gibi görünse de artık piyasalarda ciddi anlamda daralma sebebiyle başka sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli esnaf artık yavaş yavaş bu daralmayı hissediyor. Kiminle konuşsam işlerinin daha doğrusu cirolarının düşmeye başlamasından ödemelerde zorlandıklarını hatta açık vermeye başladıklarından şikayet ediyor.

Zaman zaman bu sütunlardan yazıyorum. Hayatın içinde olmaya çalışıyorum. Çay ocaklarında, esnaf eş dost tanıdıkların yanlarına takılarak geliyorum iş yerine. Bir çay ocağı işletmecisi yani günde 2-3 bin TL’lik ciro yaparak ayakta kalmaya çalışan kardeşimizin söylediklerini duyunca şok oldum. Çay ocağı işletmecisi kardeşimiz diyor ki, “Vatandaş gelip iki çay bir su istiyor. Ödemeyi kartla yapıp yapamayacağını soruyor!” Hadi kafe gibi, biraz daha lüks mekanlarda en az 150-200 TL hesap ödenen işyerlerinde belki bu uygulama var ama adı üstünde çay ocağında bu uygulamanın olabileceğini düşünerek kart uzatan insanların halini görünce insan gerçekten, “Nereden nereye gelmişiz!” diyor.

Hani size yine geçtiğimiz günlerde çiğ köfte işletmesi sahibi tanıdığım bir arkadaşın anlattıklarını nakletmiştim. Günde 25 kilogram çiğ köfte satan bir işyerinde bu miktar 8 kilograma kadar düşmüşse varın gerisini siz hesap edin. Yine temizlik ürünleri satan bir yeri sahibi dostumuzla sohbet ediyoruz. Söyledikleri gerçekten insanın yüreğini sızlatıyor. Oturup sohbet ederken iki çay söylüyoruz ve başlıyor anlatmaya; “Bun burayı açtığımda günlük 20-25 bin lira ciro yapıyordum. Kiram da daha uygundu. Şimdi üç yıllık sürede kira tam üç katına çıktı. Personel giderlerimiz deseniz öyle. Üç kişi çalışıyorduk, iki arkadaşımıza mecburen yol verdik. Şimdi benimle birlikte2 kişiyiz, kar marjlarımızı da düşürmüş olmamıza rağmen 3 yıl önceki cirolarımızı yakalayamıyoruz. Ödemelerimizi çok zorlanarak yapıyoruz. Çalışanın maaşını sigortasını gerçekten zorlanarak ödüyorum. Kendime gelince idare ediyorum. Ne yapacağımı şaşırdım. Eğer güçlü bir sermayeniz yoksa bu işler gerçekten çok zorlaştı. Vatandaşın ihtiyacı olmadığından değil gücü yetmediğinden alışveriş yapmıyor!”

Ve bu dostumuz şöyle noktalıyor sözlerini, “Biraz gıda satan işyerlerinde insanlar para bırakıyor. Gıda satanlarda eski ciroları göremediklerinden şikayet ediyorlar. Ama yine de işleri bizlere göre bir tık daha iyi. Ancak onlarında şikayet etmeye başlaması yakındır.”

Yani anlaşılıyor ki her geçen gün işler biraz daha zora giriyor. Pazarcı esnafı da, konfeksiyon satanda, çay ocağı işletende dert küpü. Emekli dert küpü, kamu çalışanları dert küpü, esnaf sıkıntılı, asgari ücretli sıkıntılı hatta büyük esnaf ve sanayici de sıkıntılı. Çünkü kimisi yüksek faizden, kimisi paranın alım gücünün düşmesinden şikayetçi.

Benim yinede çay ocağında kredi kartı ile içtiği çayın parasını ödeyip ödeyemeyeceğini soran vatandaş ta takılı maldı aklım. Gerçekten bu işin sonu nereye varacak?