Ramazan Bayramı’ndan sonra nihayet Kurban Bayramı’nı da idrak ediyoruz. İki bayram arasında kimler vardı, kimler gelip geçti bu dünyadan farkında mısınız? İsterseniz şöyle düşünün iki bayram arasında kaybettiklerinizi, yakınlarınızdan terki dünya edenleri. Ayrıca yeni doğanları da bir düşünün… Dünya bir devri alem… Gelen görevini tamamladıktan sonra çekip gidiyor… Buraya gelmenin bir bedeli, terki dünya eyledikten sonra ödemeniz gereken bir faturası var…
“Kelebeğin ömrü ne kadar, hiç düşündünüz mü?” Ya da bir çiçeğin ömrünü, bir başka canlının ömrünü düşünün.. Bunları düşününce ortalama bir insan ömrünün oldukça uzun olduğu düşünülebilir. Bu uzunluk “kime göre, neye göre?” Örneğin kaplumbağanın ömrü insan ömrünün nerede ise iki katı bilir misiniz? Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ancak yeryüzünde neye bakarsanız bakınız her şeyin merkezinde insan var. Çünkü insanın sorumluluğu diğer canlılardan çok farklı. Yeryüzündeki tüm canlı ve cansız varlıklar Rabbimiz tarafından insanın emrine ve hizmetine sunulmuştur. Bu sebeple insan olarak sorumluluğumuz gerçekten çok büyük.
Kurban “teslimiyet, paylaşmak, merhamet ve yakınlaşmak” anlamında çok özel bir bayramdır. Kurban öğrenmektir, düşünmektir. Neyi düşüneceğiz? Yaşamın sorumluluğunu ve ölümün gerçekliğini. Yakın geçmişin yetiştirdiği büyük mütefekkir, fikir ve dava adamı rahmetli Aykut Edibali çiçekler üzerinden şöyle sesleniyor;
“Ölümü çiçekler öğretti bana.
Açılıp saçılıp solan çiçekler.
Renklerin cümbüşü nazlı mı nazlı...
Bağıma bahçeme dolan çiçekler.
Gelin de seyredin diye salınır.
Hayatın ilmini bilen çiçekler.
Ben size borcumu basıl öderim.
Beni tefekküre salan çiçekler.”
Zaman tefekkür zamanı, teslimiyet zamanı. Kurban teslimiyetin zirvesidir. Hepinize bol tefekkürlü teslimiyet içinde, sevdiklerinizle birlikte ağız tadıyla bayramlar diliyorum.