Geçtiğimiz günlerde “CHP’de sancının biri biter biri başlar…” başlıklı yazımda “üç mektubun” hikâyesinden bahsetmiştim. Yazının içeriğinden çok üç mektubun hikayesini merak eden çok sayıda geri dönüş aldım. Bazı dostlarımızın bildiği hikâyenin farklı farklı versiyonlarını da dinleme imkanı buldum. Ancak benim bildiğim ve okuyucularımızla paylaşmayı uygun bulduğum hikayeyi bu sütunlardan paylaşıyorum. Bu arada artık “üç mektup” hikayesine gerek var mı , yok mu ciddi tartışma konusu yapılabilir.

İşte ibretlik hikâye:

“Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır… Yeni göreve başlayan sadrazam masasının üzerinde not yazılı bir pusula ve üç kapalı zarf görür.

Not kâğıdının üzerinde “Başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikinci zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın!” yazılıdır. Yeni sadrazamın ilk yıllarında işler gayet iyi gider. Lakin bir müddet sonra halkın feryadı yükselmeye başlar... Nerdeyse her şey kötüye gitmeye başladığı, işlerin kontrolden çıktığı bir anda; aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelir.

Birinci zarfı açar… Zarfta bir pusula: “Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun ve senden öncekileri kötüle!” diye yazılıdır.

***

Sadrazam başlamış eskileri, geçmiş siyasetçileri kötülemeye ve vaatleri peşi peşine sıralamaya… Biraz rahatlar. Lakin işlerde bir düzelme yok. Sadece halk bu kötülemeler ve vaatlerle biraz avunur. Bir müddet sonra şikâyetler ve homurtular tekrar yükselmeye başlayınca ikinci zarfı açar

Zarfın içinde “Etrafını kötüle!” diye yazmaktadır.

***

Sadrazam bu defa başlamış kendi çevresindekileri kötülemeye. Yaşanan bütün olumsuzlukların sebebinin etrafındakilerin beceriksizliği yüzünden olduğunu her vesileyle söylemeye başlamış.

Halk, bir müddet bu etrafındakileri kötülemelerle biraz avutulmuş olsa da, işler eskiye göre daha da kötüye gitmeye başlar. Şikâyet sesleri ve homurtular dinmeyince üçüncü zarfa müracaat eder.

***

Üçüncü zarfın içinden çıkan pusulada “kendinden sonra gelecek kişi için sen de üç zarf hazırla!” diye yazmaktadır. Bu demektir ki artık yolun sonuna gelindi. Gemi karaya oturuyor. Pılını pırtını topla veda ziyaretlerine başla!”

***

Bu hikayeyi hayatın her alanına uygulamak mümkün. İşler kötü gittiğinde zaten artık mektup bırakmaya bile gerek yok…

Çıkın çarşıya pazara insanlar gerçekten çok zor durumda. Elbette tuzu kurular var. Sıkıntıları çok fazla hissetmeyen bir kesim mevcut. Hala lüks mekanlarda vakit geçirebilecek kadar yaşam kalitelerin ödün vermeyen çok insanımız var. Örneğin ulaşımda toplamda yüzde yüze ulaşan son zamları hissetmeyenler pek çok. Zira onların toplu taşımayla bir alakaları yok. Onlar kendisinin yol parasını, çocuğunun yol parasını servis parasını hesap etmek zorunda.

Markette, pazarda yaşanan sıkıntıları takmayanlarda mevcut, zira onlarında çarşı pazarla işi yok. Mutfağa girip yemek yapmıyorlar ya!

erler ki “tok açın halinden anlamaz!” gerçekten doğru… Yaşanan onca olumsuzluğa rağmen muhalefet umudu büyütemiyorsa, iktidar olan bitenin sorumluluğunu muhalefetin üstüne yıkmayı başarabiliyorsa artık “üç mektuba” ihtiyaç kalmamış demektir. Çünkü yaşanan sıkıntılar gerçekten iktidarın da muhalefetin de umurundaymış gibi görünmüyor. Çünkü herkes kendi derdine düşmüş, kendi iç sorunlarını bile ülkenin temel sorunlarının önüne çıkarabiliyorlar ya! Tebrikler vallahi…