Sokağa çıktığınızda yüzü gülen bir insan görüyor musunuz? Belki ben rastlamıyorum, ama başkalarının aynı dertten yakındığını biliyorum. Sabah saatlerinde evden gazeteye gelirken çoğu kez otobüste Duran Usta diye bir dostumuzla geliyoruz. Birlikte zaman zaman eskilerin deyimi ile yarenlik ediyoruz. En son birlikte 44 numaralı otobüsle şehre doğru gelirken yan yana oturduk. En son Bosna Hersek’e gittiğini orada bir süre çalıştığını dizinden sakatlanınca Türkiye ‘ye döndüğünü anlattı. Sonra orada çektiği bazı görüntüleri paylaştı benimle… Örneğin yemyeşil yerleşim alanlarını, tertemiz yollarını ve en önemlisi yolla ile aynı hizadaki gider kapaklarının görüntülerini görünce insan gerçekten üzülüyor. Çünkü biz geliştik, yenilendik, büyüdük falan derken daha koca caddelerde gider ve alt yapı kapaklarını yolla aynı hizada yapamadığımız aklımıza geliyor. 100 metrelik yolda kırk yama aklına geliyor insanların. Bosna Hersek öyle çok gelişmiş, çok modern bir ülke değil. Henüz ana yolları bile tek parça gidiş geliş olarak düzenlenmiş. Ama öylesine düzenli, öylesine temiz görüntüler var ki, insanın dudakları uçukluyor.
Neyse konumuz bu değil yarenlik ederken, “Mehmet bey şu otobüse binen insanların hiçbirinin yüzü niye gülmüyor?” diye sordu. Ben de o görüntülere alıştığımı, sokakta yürüyen insanların yüzde 99’nunun yüzünün gülmediğini, çay bahçelerinde oturanlarında bir araya geldiklerinde içlerine düştükleri karamsar tabloyu tartıştıklarına tanıklık ettiğimi anlattım. Kendisi de aynı durumdan şikayet ederek, “Kahvede muhabbet ettiğimiz birlikte oyun oynadığımız arkadaşlarımızın da yüzünden düşen bin parça. Eskiden sinekler olurdu, oyun masalarının yanı başında çay içen beşinci kişilerden söz ediyorum onlara bile müsaade edilmiyor artık” dedi.
Gerçekten insanların en önemli derdi içinde bulundukları ekonomik sıkıntılar. Herkesin kafasında kırk tilki dolanıyor, herkes ince ince hesap yapıyor, sürekli şapka değiştiriyor ama bir noktaya geliyor tıkanıyor. Böyle olunca insanların yüzleri gülmüyor.
Bu ayın başında okullar açıldı. İnsanlar yemedi, içmedi çocuklarının okul ihtiyaçları için her türlü fedakarlığı yapıp bir takım harcamalar yaptı. Böyle olunca aile bütçeleri sarsıldı. İşte Ağustos bitti, Eylül girdi, soğuk havaların ayak seslerini duymaya başladık. Hatta geceleri evler soğuk bile olmaya başladı. Hastası ve yaşlısı ve çocukları olan aileler içinde imkanı olan aileler geceleri kombilerinin düğmelerine dokunmaya bile başladılar. Ya imkanı olmayanlar bu şartlar altında ne yapsın? Geçtiğimiz yıl battaniyelere sarılıp oturan yaşlı ve emeklilerin işi bu yıl belki de daha kötü olacak. Sadece yaz mevsiminde bile 200 TL’nin altında doğalgaz ödemeyen dar ve sabit gelirli kesimlerin, elektrik yükü ile birlikte ödeyecekleri para gerçekten gelirlerine göre çok yüksek olabilir. Şimdi bu insanlar kumrular gibi düşünmesin de kim düşünsün?
Mevsiminde Pazar fiyatlarına yetişemeyen dar ve sabit gelirli kesimler için önümüzdeki kış ayları gerçekten çok daha fazla zor geçecek. Dolayısıyla bugün ara sırada gördüğümüz rastladığımız gülen veya tebessüm eden yüzleri de göremeyeceğiz. Elbette toplumun bir bölümünde tuzu kurularda var. Onlar için çok şey söylemeye gerek yok. Tuzu kuruların, işi bozuk insanları anlamaları da bir hayli zor. Ama unutmayalım ki bugün başımıza gelenler ellerimizle yaptıklarımızdan başka bir şey değil. Enflasyon düşecekmiş, peki garibanın geliri artacak mı? Enflasyon düşünce emeklinin refah seviye yükselecek mi? Şimdilik böyle umut yok. Çünkü uygulanan ekonomik programlar doğrudan dar ve sabit gelirli kesimleri derinden etkilemeye devam ediyor. Henüz ufukta bir ışık göremiyoruz…