Öncelikle “Gidişin olsun da gelişin olmasın” der gibi yazısından sonra çok sayıda geri dönüş aldım. Ankara yolculuğu hikayesini anlatmıştım. Arayanlar birisi de Eskişehir Seyyar Tuhafiyeciler ve İşportacılar Odası Başkanlığı’nın yanı sıra Türkiye Terziler Konfeksiyoncular Ve Giyim Sanatkarları Federasyonu Başkanlığı gibi çok önemli bir görevi de üstlenen yani bu göreve geçtiğimiz yıllarda seçilen Ali Safa Şen idi. Sevgili Başkan benim Ankara macerasından sonra telefonla arayarak, “Ağabey seninle dostluğumu gözden geçireceğim” diye takıldı. Yani Ankara’da kendimi yalnız hissetmemem gerektiğine vurgu yapıyordu. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Ne güzel değil mi? İnsanın gurbette sahipsiz kalmaması veya kendini yalnız hissetmemesi. Eskişehirli birinin Ankara’da olması ve o gücü hissetmek… Tarifi imkansız bir duygu. Her neyse konumuz elbette bu değil. Ben şimdi asıl bir başka konuya değinmek istiyorum.
Her bayram geldiğinde, insanları bir telaş sarar. Kimi bayramlaşmak için büyüklerini ziyaret eder, kimi memleketine gider, kimi şeker toplar, kimi güler eğlenir. Bunlar bayramlarda alışık olduğumuz görüntülerdir. Fakat bir bayram görüntüsü daha vardır ki, insanın içine işler. Her bayramda gar veya otogara gözümüz takıldığında aklıma Cemil Cankat'a ait "Bayram gelmiş neyime" veya "Geceler yarim oldu" türküsü gelir ve ufak ufak mırıldanırım. Nasıl mı? İsterseniz sözlerini biraz hatırlayalım.
“Geceler yarim oldu anam anam garibem
Ağlamak karım oldu anam anam garibem
Evvel böyle değildim anam anam garibem
Sebebim zalim oldu anam anam garibem
Bayram gelmiş neyime anam anam garibem
Kan damlar yüreğime anam anam garibem
Yaralarım sızlıyor anam anam garibem
Gülmek benim neyime anam anam garibem”
Tam bir gurbet türküsüdür. Yolculuk, hasret türküsüdür. Yoksunluğu hatırlarsınız, köyünüzün meralarını, ormanlarını, oynaşan kuzularını, ötüşen kuşlarını, sokaklarda haykıran çığlık çığlığa oynayan çocuklarını ve mahalle fırınlarında pişen o mis gibi kokulu ev ekmeklerini hatırlarsınız. O bayram sofralarında bölüştüğünüz sıcaklığı, kucaklaşmayı, kardeşliği ve dostluğa duyduğunuz özlemi hatırlarsınız ve içiniz bir hoş olur, gözleriniz dolar, yüreğiniz sızılar. İşte bu sebeple bayramlar çok değerlidir ve birer buluşma, barışma ve kucaklaşma hikayesi barındırır içerisinde. O duygular ile yola çıkarsınız ve acele edersiniz özlem duyduğunuz topraklara kavuşmak için. Sizi bekleyen sevdiklerinizle buluşmanın telaşını yaşarsınız bayramlarda…
Bugünlerde bunu yapmak isteseniz bile imkanlarınız buna elveriyor mu? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, insanların her geçen gün daha da yoksullaşması eskisi gibi bu buluşmalara istenildiği kadar fırsat veriyor mu? Bu sorunun cevabını haberlerde sık sık duyuyoruz. Öyle asgari ücretle, emekli maaşıyla bir şehirden bir şehire gidip gelmek özellikle dar ve sabit gelirli kimseler için o kadar kolay değil. Gitse dönemez, dönse gidemez hesabı. Belki bireysel bir yolculuk olsa katlanabilirsiniz ama aile boyu bir yerden bir başka yere karayolu ile uçakla, demiryolu ile gidip gelmenin maliyeti geçmişten o kadar fazla ve farklı ki… İnsanlar rakamları duyunca aile fertlerine, “oturun oturduğunuz yerde, hiçbir yere gitmiyoruz” diye çıkışabiliyorlar sadece… Ve başlıyorlar içten içe mırıldanmaya, “Bayram gelmiş neyime anam anam garibem, Kan damlar yüreğime anam anam garibem”