Tam yazı atlattık, çok şükür büyük bir yangın felaketi ile karşılaşmadık derken birden bire ülkenin 7 ayrı noktasında çıkan ve onlarca yıl emek verilerek adeta bir çocuk gibi büyütülen ormanlık alanlarımız yangınlar sebebiyle sadece ağaçlarımız değil aslında geleceğimiz yok ediliyor. Dikkatsizlik, tedbirsizlik veya kasıt hiç fark etmez. Örneğin Bolu Türkiye’nin ormanlık alanları en iyi korunan şehirlerinden biri olarak biliniyor. Ancak orada çıkan yangının dumanı Eskişehir’in semalarını kaplayınca hep birlikte “Acaba ne oluyor? Yangın nerede?” diye soruları birbirimize sorduk. Öğrendik ki ciğerlerimiz yanarken Bolu’da yanan ormanlarımızın dumanı Eskişehirlilerin ciğerlerini de zehirledi. Hani 10 günlük bir izin süremiz vardı ya… İşte o günlerde İnegöl üzerinden Domaniç’e gittim. O meşhur Kocayayla’daki ağaçları bir görün. Yeryüzünün cennet görüntülerinden birisine sahip olduğumuz için göğsümüz kabardı. O manzara neydi Allah’ım? Emin olun hani şu anlatılan Amazon ormanlarından bile güzel, fidan gibi ağaçlar, içinde bin bir çeşit canlının barındığı muazzam bir hava sirkülasyonu… İşte yurdun dört bir tarafında çıkan yangınlarda öylesine güzel, öylesine genç ağaçlarımız yanıp kül oluyor ki, emin olan yüreklerimiz kavruluyor. İzmir, Çanakkale, Muğla, Bolu ve diğerleri sanki içlerinde ayrı dünyalar barındıran ormanlık alanlarımızın yanıp kül olması aslında geleceğimizin yok olması anlamına geliyor. Biz geleceğimize borçlanıyoruz ama bu borcumuzu ne zaman ve nasıl ödeyeceğiz Allah aşkına…

Sadece bu kadar değil elbette… Bir de üç gram altın için kendi ellerimizle yok etmeye karar verdiğimiz ormanlık ve ağaçlık alanlarımız var. Bu alanların kendi ellerimizle bile isteye yok edilmesine karşı çıkıyor diye, insanları “istemezükçü” ilan ediyor, onları yurdun yer altı ve yerüstü zenginliklerinin değerlendirilmesine karşıymışcasına suçlamalar yöneltiyoruz. Kardeşim bir kere unutmayalım ki bu ülkenin yer altı zenginlikleri de, yer üstü zenginlikleri de hiçbir şeye feda edilemeyecek kadar önemlidir. Bu değerlerin hepsi bu ülkenin bugününün ve yarınlarının teminatıdır. Ormanlarımızı korumalıyız, yer altı zenginliklerimizi elbette değerlendirmeliyiz. Ama bunun bilimsel, sağlıklı ve en minimal kayıplar ile çözümlenmesi için tartışabilmeliyiz…

Her neyse.. Gerçekten kaybettiklerimizin yanında kazanacağız diye direndiklerimizin o kadar çok fazla bir değerinin olmadığını anladığımız zaman iş işten çoktan geçmiş olacak. En çok üzüldüğüm şeylerden birisi sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturamamaktır. Tartışırken bile çok uçlarda geziyoruz. Bir taraf “benim düşündüğüm, benim yapacaklarım doğrudur” diye ısrar ederken, karşı tarafın “marjinal bir görüntü” sergileyerek bariyer oluşturması kabul edilebilir bir şey değil. Çok olanın güçlü olduğu değil, haklı olanın güçlü olduğu bir tartışma ortamına o kadar çok ihtiyacımız var ki.

Bu şehir, bu ülke ve içindeki her türlü değer ve güzellikler hepimizin. Bunların kıymetini hep birlikte tespit edip yine hep birlikte değerlendirmeliyiz. Bu ülkenin bütün değerlerine hep birlikte sahip çıkmalıyız. Altın-gümüş de bizim, ormanlarımızda gözün alabildiği tüm güzelliklerde bizim…

Yanan sincapları gördünüz mü, ayakta donup kalan geyiklerin görüntüleri yüreklerinizi yakmadı mı? Benim yaktı, emin olun sizinde yakmıştır. Onun için her birimizin sorumluluğunun olduğu bu ülkenin değerleri üzerinde kavga etmeden tartışmanın ve en doğru olanı bulmanın yollarını bulmalıyız. Birbirimize olan ihtiyacımız hiç bitmeyecek bunu unutmadan, birbirimizi sararak yolumuza devam edersek gelecek nesillere olan borcumuzun bir kısmını belki ödeyebiliriz. Gelin kavga etmeden geleceğimiz için en doğruyu bulma çabasını daha fazla önemseyelim. Zira yarınlar çok ama çok geç olacak..