Vasıf Çınar, kadrosunda yer aldığı Cumhuriyet aydınlanmacılarının tümünün ortak yazgısı olan yokluktan varlık çıkarma konusunda başarı gösteren; Cumhuriyet'i ulusal, laik, bilimsel ve halkçı temellere oturtmak için kararlı adımlarla yürüyen devrimcilerdendir.

Cumhuriyet Devrimimizin büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek cephelerde gerekse ülkemizin kurtuluş-kuruluş yıllarında attığı her adımda başarılı olması rastlantı değildir. O’nun başarılarındaki en önemli etkenlerden biri “en gerçek kılavuz” olarak gördüğü bilimdir. Diğer önemli etkenlerden biri de, her biri Kuva-yı Milliye siperlerinden gelen, Devrimlerin hazırlanışı ve yaşama geçirilişinde öncü, donanımlı kadroları çevresinde bulmuş olmasıdır. “Üç Devrim Yasası”ndan biri olan “Tevhid-i Tedrisat”ın hazırlayıcılarından Vasıf Çınar, bu kadronun önde gelen adlarındandır.

SAVAŞ ÇIKTI OKULA ARA VERDİ
Tam adıyla Hüseyin Vasıf Çınar, 1892’de İzmir’de dünyaya gelir. Babası, kaymakamlık görevlerinde bulunan Abdullah Hulusi’dir. Çınar, İzmir İdadisi’ni bitirdikten sonra İstanbul Hukuk Mektebi’ne girer ama Birinci Dünya Savaşı çıkınca okula ara verir. 1915-1918 arasında yakın arkadaşı ve Cumhuriyet’in öncü kadrolarından Mustafa Necati ile İzmir’de Özel Şark Mektebi’ni kurar ve birlikte yönetirler. Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yapar. Yine arkadaşı Mustafa Necati ile Türkocağı’nın İzmir Şubesini kurarlar.

3 Mart 1924’te öbür Devrim Yasalarıyla birlikte kabul edilen bu yasanın çıkışından üç gün sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilir. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sında “Mustafa Necati’ye göre daha sert” diye nitelediği Çınar, 22 Kasım 1924’te kurulan Fethi Okyar hükümetine kadar bu görevde bulunur.

İKİ TİP İNSAN NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTI?
Eğitimde ikilik ve çok başlılık matematik, coğrafya, fen gibi pozitif bilimlerden ziyade dogmatik derslerin okutulduğu medreseler, azınlık ve yabancı okullar ile modern ve laik eğitim veren Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye gibi okulların bir arada olmasından kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1924 tarihinde TBMM’de “Milletin kamuoyunda tespit olunan eğitim ve öğretimin birliği umdesinin bir an kaybetmeksizin tatbiki lüzumunu gözlemliyoruz”diyordu. Vatanı ve milleti bir bütün halinde tutmak, ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak, eğitimde ikiliği gidermek amaçlarıyla kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun önemli işlevler üstlenmiştir.

Görüldüğü gibi sadece medreseler değil yabancı okullar da MEB’e bağlanarak bu okullarda haç ve heykel gibi dinî sembollerin bulundurulması ve dinî ayinlerin yapılması yasaklanmıştır.

Yasalarımıza, kadının onuruna, laikliğe aykırı şekilde düzenlenmeler her üç yasaya da aykırıdır. Çünkü bu kanunları özü; gerekçelerinde gösterdiğimiz üzere iki tip insan yerine milli bireyler yetiştirmek ve çağdaş, laik, milli bir devlet yaratmaktır.

Etnik, dinsel, mezhepsel ayrılıklarla iki tip insan yaratma çabası; emperyalizmin bizim gibi milli devletleri parçalamasına neden olur. Vatanı ve milletiyle birliğimizi sağlama yönünde Emperyalistlere ve piyonlarına karşı savaşımızın başarısı için, milli birliğe, kadının onuruna, üç devrim yasasına ve diğer yasalarımıza aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.