Eskişehir’de Cemevi üzerine baz istasyonu kuruldu.
Kurulduğu günden beri de tartışma konusu oldu.
Mahalle halkı tepki gösterdi.
İmza kampanyası başlatıldı.
Haklılar…
Baz istasyonlarının kanser riski barındırdığını okuyoruz, duyuyoruz.
Köşemizde de sık sık dile getirdik:
“Kaldırın. Olası bir durumda yaşanacak vebali üzerinize almayın. O ‘acaba’ sorusu hem sizin içinizi hem karşı tarafı kemirir” dedik.

İlk açıklama Vakıf Üyesi Muharrem Şenel’den geldi.
Şenel, özetle diyor ki:

“Halkın yaşadığı sosyal ve ekonomik buhran öyle bir boyuta ulaştı ki, insanlar adeta bir kıvılcım arar hâle geldi. Baz istasyonu meselesi de tam bu ortamda kutuplaşmayı körükleyen bir unsura dönüştü. Bu nedenle, daha büyük bir çatışma yaşanmadan, baz istasyonunun kaldırılması ve orta yolun bulunması gerekiyor.”

Hatta kimseyi üzmeden, incitmeden “kiracının lehine olacak şekilde sözleşmeyi feshedin” önerisini de sunuyor.
Uzlaştırıcı, birleştirici, çözüm odaklı bir açıklama…

Ardından ise...
Akşam saatlerinde CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan sosyal medya hesabından bir açıklama yayınlıyor.
Açıklama adeta öfke kokuyor.
Konu sanki baz istasyonu değil de Arslan ile Vakıf arasındaki kişisel meselelerin su yüzüne çıkması…
Baz istasyonu, derinleri tetikliyor.
Çünkü Arslan’ın vakıfla arasının iyi olmadığını uzun zamandır herkes biliyor.
Kırdıkları, küstürdükleri çok…
Sanki baz istasyonu bahane olmuş gibi.
Kıvılcım olmuş gibi…

Öyle bir açıklama yapıyor ki, sanki bir milletvekili değil…


Çok sert bir çıkış yapıyor. Şöyle diyor:

“Bu karar, ibadet mekânımızın maneviyatına, halk sağlığına ve ortak vicdana aykırıdır. Ne yazık ki bu haklı eleştirimize karşı, vakıf başkanı ve bazı yöneticiler kamuoyuna dönük açıklamalarında şahsıma sitem etmiş; baz istasyonunu savunmuştur. Ancak süreç halkın ne kadar haklı olduğunu açıkça göstermiştir. Bölge halkı defalarca cemevi önünde bir araya gelerek, ‘Sağlığımızdan da, inancımızdan da vazgeçmeyiz’ kararlılığını ortaya koymuş, tepkisini dile getirmiş ve imza kampanyası başlatmıştır. Bugün ise, ilk açıklamalarında bu kararı savunan yöneticilerden biri geri adım atarak yaptığı yeni değerlendirmeyle açıkça ‘sözleşme feshedilmeli, baz istasyonu kaldırılmalı’ demiştir. Bu, halk iradesinin ve ortak vicdanın zaferidir.”

Bu süreçte uzlaşı için çok çaba sarf ettiğinden de bahsediyor.
Ama Arslan’ın bu “geri adım attılar” açıklamasından sonra, Hacı Bektaşi Veli Başkanı Kamer Ali Durur bir açıklama yapıyor…
Bu kez de Durur’un haklı yanları var.
İyi niyetle halkın sesine kulak vermeye hazır bir vakıf varken, bir vekil çıkıyor ve “geri adım attırdık” diyerek açıklama yayınlıyor.
Ve vakıf yönetimi, aldıkları karardan “vekil yüzünden” vazgeçiyor.

Durur şöyle diyor:
“Aktif durumda bile olmayan baz istasyonundan dolayı oluşan tepkilerin sonucunda, yönetim kurulu üyemiz tarafından tek taraflı fesih yapılabileceği yönünde bir açıklama gelmiştir. Bu açıklama, sayın vekilimizin ifade ettiği gibi bir tarafın zaferi, diğer tarafın mağlubiyeti değildir. Halkın vekilliğini yapan bir kişinin bu söylemini anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu açıklamadaki zafer kime karşı kazanılmıştır? Kim kazandı, kim kaybetti? Tepki gösteren kişiler tüm halkı temsil ediyor gibi gösterilirken, biz halkın dışında, halka karşıymışız gibi bir algı yaratmak doğru mudur?”

Böylesine doğru bir bakış açısıyla adım atanlara karşı “zafer kazandık” diyor Arslan...
Her sözcüğü ego kokuyor.
Üstüne üstlük, baz istasyonu kaldırılacakken, bu çıkışıyla kaldırılmasına engel de oluyor.

Yanlış yapılır, hatadan geri dönülür.
Geri adım atılır.
Bu manevi değerleri unuttuğumuz günden beri bu kadar hoyrat, bu kadar gerginiz.
Acilen öz değerlerimize dönmemiz gerekiyor.

Sayın Arslan’ın açıklamaları, çözüm arayanları köşeye sıkıştırmakla kalmıyor; “biz ve onlar” ayrımını da keskinleştiriyor.
Oysa mesele ne sadece bir milletvekilinin duyarlılığı, ne de vakfın yönetim şekli...
Mesele, halkın sağduyusuyla bir karar alınabilmesi.

Ve kendisine buradan soruyorum:
Bu açıklamayla gerçekten halkın sesine kulak verilmiş mi oluyor, yoksa siyasi bir şovun gölgesinde mi kalıyor tüm bu çabalar?

Şenel’in açıklamasında gördüğümüz uzlaşı dili,
Durur’un ifadelerinde hissettiğimiz sağduyu…
Bunlar kıymetli.
Bu tür kriz anlarında toplumun ihtiyacı olan da tam olarak bu:
Yumuşak bir dil, yapıcı bir tutum, çözüm odaklı bir yaklaşım.

Ama ne yazık ki siyasetin dili böyle değil.
Bir sorun çözüldüğünde bile, mesele nasıl oldu da birinin “zaferine” dönüştü?
Kim kazandı, kim kaybetti?

Bu soruların cevabını sokaktaki vatandaş veriyor aslında.
Ve cevabı net:
“Biz sadece sağlığımızı, inancımızı ve huzurumuzu korumak istedik. Ne daha fazlası, ne de eksiği…”

Gerisi, şahsi meselelerin, kırgınlıkların ve politik hesapların gölgesinde kalıyor.

Unutmayalım…
Toplumsal meselelerde zafer olmaz.
Uzlaşı olur.
Anlayış olur.
Ortak akıl olur.

Bu da bazen susmakla, bazen geri adım değil;
bir adım geri durmakla mümkün olur.

Yeter ki niyet temiz olsun,
dil yumuşak, yol rızaya açık olsun.

**********************************************************************

Kuantum Özge der ki:

“Geri adım atmak bazen çok yolu daha hızlı bitirir.”