Hayatımızın her alanında hemen her gün bir kriz yaşıyoruz. Ekonomik kriz başta olmak üzere hayatın her alanında krizlerimize her gün yenileri ekleniyor. Geçtiğimiz gün “Vah öğretmenim vah” başlığı ile kaleme aldığım atanamayan öğretmenlerimizin yaşam koşullarını ele aldığım yazının ardından o kadar çok geri dönüş aldım ki, gerçekten şaştım kaldım. O yazımızda öğretmen bir arkadaşımızın annesi için aradığı bakıcının bir kadın ve atamayan öğretmen olduğunu yazmış ve olayı şöyle özetlemiştim:
“Bu arada bugüne kadar hiç duymadığım bir alandan bilgi geldi. Uzun yıllardır eğitim kurumlarında öğretmen olarak çalışan bir arkadaşımla karşılaştım. Biraz oturup sohbet etme imkanı bulduk. Sağdan soldan konuşurken öğretmenlik mesleğinin gördüğü saygıdan söz ederken, “Dur ağabey hiçbir senin söylediğin gibi değil” diye başladı söze. Bu öğretmen dostumun yaşlı bir annesi var. Kadıncağız tüm ısrarlara rağmen kendi evinde yaşamayı tercih ediyor. Arkadaşımızın da her gün gidip gelme imkanı yok. Bu sebeple yakın gözlemde bulunacak yaşlı bakımından anlayan bir yardımcı arıyor. İşte tam noktada anlatmaya başlarken gözleri doluyor. Şöyle anlatıyor; “Anneme yardımcı olsun diye bakıcı ararken genç bir bayanla görüştüm. Genç kadın annemle aynı apartmanda oturan bir başka kadına daha yardımcı olduğunu söyledi. Olabilir diye düşündüm. Konuşurken mesleğini sordum. Söylediği sözler karşısında dondum kaldım, “öğretmenim” dedi. Karşımda duran bir öğretmendi. Yutkundum, sesim boğazıma tıkandım. Gözlerim doldu birden ve söyleyecek söz bulamadım. Ben sadece mesleğim adına değil, karşımda atanamadığı için yaşlı bakıcılığına razı olmuş genç bir öğretmen adına da gerçekten çok üzüldüm. Kendi kendime utandım.”
Hani dedim ya pek çok hikaye anlatıldı bu yazının ardından. Örneğin bir dostum, “Sadece yaşlı bakımı değil, üç harfli marketlerde tezgahtar ve kasiyer olarak çalışanlar var. Kaç tane öyle öğretmen tanıyorum. Yetmez OSB’de fabrikalarda bantta çalışan öğretmenler var. Atanamadığı ve ev geçindirmek zorunda kaldığı için pazarda Pazar tezgahlarında çalışan öğretmenler var. Eğitim öğretim sezonunda asgari ücretin bile altında ücretlere özel kurumlarda çalışan, eğitim öğretim sezonu bittikten sonra boşa çıkan ve işportacılık yapan öğretmenler var!” diye konuştu.
Bu sorun gerçekten bir krize dönüşmüş durumda. Bir tarafta, Milli Eğitim Bakanlığı’nda sözleşmeli, ücretli ve kadrolu olarak üç sınıf öğretmen çalıştırıyoruz, diğer yanda öğretmen atamalarında atama hakkı elde edememiş on binlerce öğretmeni özel okulların insafına terk ediyoruz. Bu arada şunu belirtelim her özel okul ve eğitim kurumu sahibi için böyle bir genelleme yapmaktan sakındığımı da belirtmeliyim. Çünkü çalışanlarını koruyan, eğitim kalitesini önemseyen işini sadece ticaret olarak görmeyen okul sahibi ve yöneticilerini de tenzih etmek isterim. Bazı özel eğitim kurumlarının hassasiyetini de takdir ediyorum.
Benim dikkat çekmek istediğim şey atanamayan ve iş bulmakta zorlanan atama fazlası öğretmenlerin durumudur. Bu konuda gençleri umutlandırmak yerine eğitim fakültelerine atanacak kadar öğretmen olmak isteyen gencimize kapılarını açmak için doğru planlama yapılması konusunda uyarılarda bulunmak. Bu aynı zamanda ülkemizin geleceğini emanet edeceğim öğretmenlerimizin nitelikli eğitim almalarının da önünü açmış olur. Bu krizin mutlak surette sağlıklı bir çözüme kavuşturulması şarttır. Hem gençlerimizin önünü açmak hem de geleceğimizin teminatı çocuklarımızın iyi eğitim alabilmelerinin yegane şartı budur. Öğretmeni koruyup kollayan ve ona iade-i itibarını kazandıracak olan bir çözüm için bugünden yarına mutlaka düzenleme yapılmalıdır.