Üç günde üç kez fiyat etiketi değişir mi? Soru bu… Ama burası Türkiye böyle şeyler olabilir. Gazeteye gelirken üç gün içerisinde bir lokantanın kapısında “kara tahtaya” yazılan üç kap yemek fiyatının üç gün üst üste değiştiğine şahit oldum. Ömer Seyfettin’in Forsa hikâyesindeki Memiş kaptan gibi üçünde de gözlerimle gördüğüm şeyin hakikat olup olmadığını sorguladım. Kafama taş vurmadım ama ”Allah.. Allah.. Fesuphanallah” demekten kendimi alamadım. Son olarak, “Öğrenci menüsü 50 TL” yazısını görünce emin olun yüreğim sızladı.
Çocuğunuzu okula gönderiyorsunuz ve bir öğle yemeği yemesi için normalde vermeniz gereken para 50 TL. Yetmez… Çocuğunuz servisle okula gidip gelmiyorsa tek otobüs veya tramvayla ulaşım sağlıyorsa onun cebine günlün en az 12 TL’de yol parası koymalısınız. Sadece yemek ve yol parası 62 TL. Arkadaşlarının yanında “bir bardak çay içsin, mahcup olmasın konsantrasyonu bozulmasın” derseniz çocuğunuzun cebine koymanız gereken para günlük 100 TL. Eğer evinizi geçindirmek için tek maaşlıysanız ve asgari ücretle çalışıyorsanız, eviniz kira ise, bir başka çocuğunuz daha varsa vay halinize… Çocuğunuzu her gün çay simide mahkum ettiğiniz düşünün. Bir bardak çay ve bir simit 12 TL, otobüsle ulaşımın da 12 TL olduğunu hesaplayın. Yine nereden baksanız aylık 750 TL gibi bir hesapla karşılaşırsınız. Çocuğunuz Üniversiteye gidiyorsa KYK yurduna yerleşmemişse hesabı tutturmanız hiç mümkün değil. Bir apartta aylık 5 Bin TL’ye kaldığını ve günlük en az 100 TL masrafı olduğunu düşünecek olursanız tek bir maaşla bu işin altından nasıl kalkarsınız?
Birileri gerçekten bana masal anlatmasın. Toz pembe tablolar çizmesin. Bu anlattığım küçücük toplumsal gerçeğin ifadesi ne muhalefet, ne de iktidar düşmanlığı anlamına gelir. Bu gerçeğin tespitinden başka bir şey değildir. Kredi kartları, ihtiyaç kredileri gibi imkanları da sınırlayacak olan yeni ekonomi yönetiminin en önemli adımının önümüzdeki süreçte sebep olacağı travma gerçekten büyük olacak. Ekonomi yönetiminin açıkladığı Orta Vadeli Programın amacı “para politikalarında sıkılaştırmaya giderecek talebi düşürmekmiş” anlatılanlara göre. Yani bugüne kadar yaşadıklarımız yetmiyormuş gibi bundan sonra da üstat Abdurrahim Karakoç’un deyimi ile “Cümle şelek garibanın sırtında!”
Mazotun 40 TL’nin üzerine çıktığı, üretim maliyetlerinin sürekli katlandığı, para politikalarında uygulanan sıkılaştırma adımları derken yük yine garibanın sırtında. Dolaylı vergiler ile zaten elini garibanın cebinden hiç çıkarmayan iktidarın kendi uyguladığı yanlış politikaların sonucu olarak ortaya çıkan yüksek maliyeti sadece dar ve sabit gelirli kesimlere paylaştırmak ne kadar adaletli? Emeklinin, asgari ücretlenin, asgari ücretin biraz üzerinde ücret alan bırakın yoksulluk sınırını açlık sınırının bile altında kalan kesimlerin yakın gelecekte gerçekten çok daha zor günler geçirmeleri görünen bir gerçek. Emekliyi yandaş medyanın pompaladığı hayal tacirliği üzerinden umutlandıranlara inat Maliye Bakanı Şimşek diyor ki, “Bütçe imkanlarımız da belli” diyerek hayal kırıklığına uğrattığını görmemek için kör olmak lazım.
Üç günde üç ayrı etiketin değiştiği bir ülkede sadece tüketimi kısarak, porsiyonları küçülterek çözüm üretildiğini düşünmek gerçekten büyük bir haksızlığın kapılarını sonuna kadar aralamak anlamına gelir. Son söz olarak diyorum ki artık garibana dokunmaktan vazgeçin. Ülkenin başka tasarruf alanlarına yönelin, üretimi teşvik edecek önlemler alın. Ya da oturun bu hesapları siz sil baştan yapın. Yoksa “bu terazi bu sıkleti asla çekmez” haberiniz olsun.