Eskişehir çok kimlikli bir kent. Bunu her defasında yazıyorum. Herkesin ortak kanaati de böyle. Örneğin, Eskişehir bir eğitim kenti. Üç üniversitesi ve on binlerce öğrenci kapasitesine sahip fakülteleri, yetkin akademisyenleri ile bu unvanı fazlasıyla hak ediyor. Yine Eskişehir bir sanayi kenti. Türkiye’nin belki en büyük değil ama düzeni ve alt yapısıyla birlikte sıralamada ilk üçe girecek Organize Sanayisine sahip bir kent. OSB’de bine yakın sanayi kuruluşu ve yaklaşık 80 Bin civarında çalışanıyla bu unvanı da fazlasıyla hak ediyor. Bu sanayi kuruluşları hemen herkesin dile getirdiği katma değerli ürün nitelemesinde Türkiye ortalamalarının üzerinde kaliteye sahip. Eskişehir bir demiryolu kenti. Cumhuriyet tarihi öncesinden başlayarak ağır sanayi kavramını temsil eden kuruluşlardan birisi olan CER Atölyesi’nden bugünün lokomotif üreten TÜRESAŞ’ ına uzanan çizgide demiryolu kenti olma özelliğini fazlasıyla hak eden bir kent. Eskişehir aynı zamanda bir tarım kenti. Uçsuz, bucaksız ovaları tahıl ürünlerinden pancara, mısıra ve ay çiçeğine geniş ürün yelpazesine sahip olmasıyla bu unvanı da fazlasıyla hak ediyor. Eskişehir bir kültür ve sanat kenti. Tiyatroları, senfonisi, müzeleri ile Anadolu’nun ortasında bir yıldız gibi parlıyor. Daha sayamayacağımız kadar özellikleri olan gerçekten Türkiye standartlarının üzerini zorlayan Eskişehir’in son yıllarda gerçek anlamda bir turizm kenti olmaya başladığını gözden kaçırmamak gerek. Eskişehir elbette sıfır sorunlu bir kent değil. Sorunlarını aşmak için mücadele eden, zaman zaman yaşanan siyasi çekişmelere rağmen yine de kucaklaşabilen insanların şehri Eskişehir…

Eskişehir turizm kenti olma yolunda emin adımlar atıyor. Biz bazen içinde yaşadığımız gerçekliğin farkına varamasak da birileri bunu bize hatırlatıyor. Kardeşimden ileri bir komşum Mine hanımın bir sözü üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Komşumuzun Bolu’dan Eskişehir’e bayram için gelen yeğenleri ile bayram tatilinde uğradıkları yerlerden birisi de Sazova Parkı’ndaki izlenimlerini dinledim. Sadece hayvanat Bahçesi’ni gezmek isteyen insanların belki bir kilometre kuyruk oluşturduklarından söz ettiler. Diyor ki sevgili kardeşim Mine; “Ağabey daha masal şatosuna falan gidemedik. Sadece hayvanat bahçesinde yüzlerce insanı kuyrukta görünce şaşırdım. Zannediyorum ki Eskişehirliler bayramı buralarda geçiriyor. Halbuki hiçte öyle değil. Sağımdakine, solumdakine, önümdekine sordum. Kimisi Kütahya’dan kimisi Afyon’dan günü birlik gelmiş insanlar. Gerçekten çok ilginç geldi bana!”

Bunun dışında Odunpazarı’ndaki tarihi bölgede bulunan müzelerin önlerindeki kuyruklara da tanıklık etmiyor muyuz? Hafta sonları oralardaki kuyrukları oluşturanlarda Eskişehirliler değil. Elbette Eskişehirliler de zaman zaman burulara gidip geliyorlar. Ancak buraları daha çok merak edenler şehir dışından gelen vatandaşlarımız. Bir ara Eskişehir’de otelciler birliğinde yönetici olan bir arkadaşımızla konuştum. Eskişehir’in günü birlik turlar üzerinden değil de yatılı misafir ağırlama kapasitesi ile ilgili değerlendirmeler yaparken Eskişehir’de otellerde konaklama süresinin ortalama 1.5 gün olduğunu anlatmıştı. Ve turizmde asıl kazancın bu süreyi uzatmakla doğrudan ilgili olduğundan söz etmişti. Mesela bu konuda ERİAD’ın son dönemde üzerinde hassasiyetle çalıştığı Kızılinler Projesi yatırıma dönüştüğünde Eskişehir turizm anlamında bir hamle daha yapacak mıdır? Umut ediyorum ki hem hizmet sektöründeki istihdam imkanlarının artması, hem de sağlık turizmine yönelik oluşan projelerin hayata geçmesi Eskişehir’i yakın gelecekte tatil beldesi değil ama kesinlikle turistik bir kent unvanına kavuşturacak. Bu konuda adımlarımızı ne kadar hızlandırabilirsek, ne kadar ortak aklın gerektirdiklerini yaparsak kesin sonuca da o ölçüde yaklaşırız. Ne dersiniz?