Ekonomik zorluklar ile karşılaştığımızda, aklımıza yerli malı kullanımı gelir. Eskişehir’de birkaç okulda ‘Yerli Malı Haftası’nın kutlandığını öğrendik. Yeni nesil öğretmenler bu haftaya ilgi göstermediğini düşünüyorum. Sosyal medyanın yaygınlaştığı bu ortamda, yerli malı ile eğitim veya öğretmenlerle ilgili sitelerde, sosyal medyada paylaşım olurdu. 4-5 eğitim ile sendikalar değişik konularda açıklamalar yapıyorlar. Bu konuda bir açıklamalarını duymadım.

SAM AMCANIN

İlkokulda, okulumuzun bir koridoru, üzerinde tokalaşma fotoğrafı bulunan Sam amcanın süttozu çuvalları ile doluydu. Her sınıf, bir çuval süt tozunu süt haline getirerek, yıkanmış temizlenmiş yağ tenekelerindeki sütleri evlerimden getirdiğimiz kupalarla içerdik. İlkokulu bitirdim, piyasadaki süt tozlarını süt haline getirip içiyordum. Köye gittiğimde mis gibi inek veya koyun sütlerini zorla içirirlerdi. Amerikan süt tozları alışkanlık yapmıştı.

MEYDAN BUNLARA KALDI

Yerli malı deyince, aklıma ilk önce süt ülkesinde içilen Amerikan süt tozları gelir. Sonrasında ise Şakir Zümre ve Vecihi Hürkuş’u düşünürüm. Mücadelelerine şapka çıkarırım. Şakir Zümre Bulgaristan Türk’üdür. Mustafa Kemal hayranıdır. Bulgaristan’da milletvekilliği yaptı. Türkiye’ye göç ederek, milli silah sanayisini kurmak istedi. Atatürk’ün ölümünden sonra devreye giren Sam Amca’nın yardımları onun çalışmalarını engelledi. Sonuçta, ünlü soba markamızın yaratıcısı oldu. Vecihi Hürkuş da, uçak sanayisi kurmak çalışmaları vardı. Mucizeler yarattı. Yolcu ve savaş uçağı yapmaya yaptık. 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı, Marshall yardımları devreye girince, milli çalışmalarda sona erdi. Köy Enstitüleri de bu kesimi savunanlar tarafından kapanınca meydan bunlara kaldı.

TAHTA KUTULAR

Siyah okul önlüğü giyerdik. Kol saati hepimiz için lüks bir tüketim maddesiydi. Tahtadan kalem kutularımız vardı. Yerli haftalarına büyük önem verirdik. Haftayı, yerli mallarımız olan meyvelerimizi ve yerli malzeme kullanılarak, evde annemiz tarafından hazırlanmış yiyecekleri tüketirdik. Hafta nedeniyle, yerli malının önemini anlatan piyes okulun küçük salonunda sahnelenirdi.
Ergani’de bakır, Divriği’de demir madenleri, Zonguldak’ta kömür, Tekirdağ Mürefte’de petrol yatakları bulunduğunu bilirdik. Eskişehir ile birlikte, Alpullu, Uşak, ve Turhal’da şeker fabrikalarımız vardı. Nazilli ve Denizli’de Sümerbank bez fabrikaları, Beykoz’da ayakkabı fabrikası, Bursa’da Merinos yün ipliği fabrikası olduğunu, çoğunun Atatürk tarafından kurulduğunu bilirdik. Yaş aldığımızda ise bu fabrikalar devlet ayakkabı mı? Yün mü üretir? denilerek satıldı. Hayvancılık geriledi. Dünyanın öbür ucundan hayvan almaya başladık. Hububatta da aynı yolu izledik.

İSRAF YOKTU

Yerli malı haftalarında, Türkiye’de yetişen ne kadar yerli sebze ve meyve varsa okula getirirdi. “Yerli malı yurdun malı / Herkes onu kullanmalı” dite tempo tutulurdu. “Damlaya damlaya göl olur” sözü çok kullanılırdı.
Bolluk ve israf kimsenin lügatine uygun kelimeler değildi. Yolda sokakta bir şey yenmez, yenilen içilenden söz edilmezdi. Evde pişirilen bir şey, canı çekmesin diye, yakındaki çocuk, hamile veya emzikli kadına, hastalara tadımlık olarak verilirdi.
Bugün milli yemeklerimizin yanında, pilavın pirincini başka ülkelerden alıyoruz. Avakado, ananas, ejder meyvesi, Hindistan cevizi nereden geliyor. İsmini söyleyemediğimiz, yemekler yiyoruz. Yemediklerimizi çöpe bolca atıyoruz. Yerli malı kullanma alışkanlığı ilkokuldan edinilmelidir. Bu bilinç aşılanmalıdır. Meyvenin, sebzenin yerli olması önemli midir? Diye düşünülmemelidir.