Bu ülke görevini yapanlar sayesinde kuruldu ve bugünlere geldi. Laf üretenler, toplumu olumsuz etkilemeye çalışanlar Seyitgazi yangınında bile kendilerini gösterdiler. İçlerinde siyasilerde, gazetecilerde var. Ama halk olayları yakından takip ediyor. Tarihte böyle kişileri not ediyor, kaydediyor.
Seyitgazi yangının hemen ardından ünlü sanatçımız Haluk Levent hemen açıklama yaparak, 10 şehidin öğrenim gören çocuklarına ömür boyu burs vereceklerini söylüyor. Sanatçı, bu toprakların insanı olarak üzerine düşeni yapıyor. Her olayda, hareket halindeki insanlar hata yapabilir. Sonuca ve iyi niyetine bakmak gerekir. Toplumsal sorumluluk sahibi bir grup Türk insanı, yangından etkilenerek, Seyitgazi’ye geliyor, sonra şehit oluyorlar. Önce bu insanlara saygı duymak gerekir. 40 saat uyumadan yangınla mücadele eden ormancılara saygı duymak en önemli görevdir.
OLUMSUZLUKLARI BIRAKALIM
24 Temmuz Lozan’ın 102. yılıydı. Bir gün öncesi ise Erzurum Kongresinin 106. Yılıydı. Lozan’ı yazdık. Ama Erzurum Kongresini unutmak olmaz. Laf üretenlerin ortaya çıktığı ve toplumu yangın bahanesi ile olumsuz etkilemeye çalışanlara da Erzurum kongresi bir cevaptır. Erzurum Kongresi ile Türkiye cumhuriyetinin bağımsızlık iddiası perçinlendi. Bağımsızlık olmadan vatan toprağından ve ormancılıktan da bahsedilemez. 106. Yıl önce o gün tüm ülkeye bağımsızlık ateşi aşılandı. Milli mücadeleye hazırlıklar yapıldı. Bugün toplumun büyük ölümü, ülkeyi karıştırmak isteyenlerin orman yangınlarını çıkardığına inanıyor. Çanakkale de yaşayan bu konunun uzmanı olan bir akrabamda aynı şeyleri söylüyor. Sonuçta, yangınlar uçak değil, insan faktörü ile ilgilidir.
ULUSAL EGEMENLİK
Milli Mücadele'nin dönüm noktalarından, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi, ulusal egemenliğin koşulsuz gerçekleştirilmesine karar verilen ilk kongre olması nedeniyle Türkiye tarihinde önemli bir yer tutuyor.
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta 19 Mayıs 1919 gününün manzara-i umumiyesini aktardıktan sonra şöyle devam devam ediyordu: “Şimdi, efendiler, izin verirseniz size bir soru sorayım: Bu durum ve koşullar altında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilirdi?”
MANDACILAR HER ZAMAN VAR
İngiltere korumasını istemek, Amerika mandasını istemek ve bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmak üzere üç türlü karar ortaya atıldığını ve hiçbirinde isabet görmediğini söyleyerek hedefini açıkladı: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”
ATATÜRK’ÜN DAYANDIĞI NOKTA
Bu kararın dayandığı en güçlü düşünce ve mantık şuydu:
“Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz… Hâlbuki Türk’ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır!... Dolayısıyla, ya istiklal ya ölüm!”
BAĞIMSIZ TÜRK DEVLETİ
Mustafa Kemal Paşa, daha ilk adımında millet egemenliğine dayalı bağımsız bir Türk devleti kurma kararındaydı. Anadolu’da uygulanan karar buydu. Parolası ise, ya istiklal ya ölüm. Bütün adımlar 23 Nisan’ın devrimci meclisi ve devrimci hükümeti için atılıyordu. Havza Genelgesi ile; işgali sindirmenin mümkün olmadığı ifade ediliyor, Anadolu heyecanlı ve büyük mitinglere çağrılıyor, milli mücadele ateşleniyordu. Amasya Genelgesi’nde, “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilerek milletin kendi geleceğini tayin etme gücüne dikkat çekiliyordu. Milli birlik ve bütünlüğün vurgulandığı, vatanı savunma kararlılığının duyurulduğu Erzurum ve Sivas Kongrelerinin sonucu netti: Kuvayi Milliye’yi etkin ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
MİLLİ İRADE
Sivas Kongresi sonrası çıkarılan gazetenin ismi İrade-i Milliye, Milli Mücadelenin yayın organının ismi Hâkimiyet-i Milliyeydi. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde esası şekillenen ve İstanbul’da kabul edilen Misakı Milli kararları ile vatanın bölünmez bütünlüğü ve istiklal hedefi ilan edildi. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine M. Kemal “olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin” Ankara’da toplanması kararını aldı ve 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldı.
NUTUK DA İSMİNİ VERDİ
Mecliste yoğunlaşan milli irade doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymalıydı, Meclisin üstünde bir güç yoktu, geçici bir hükümet başkanı tanımak veya bir padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildi, hükümet kurulması zorunluydu. M. Kemal 23 Nisan'la oluşturulan yönetimin adını Nutuk’ta koyuyordu: “Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükûmetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükûmet, millî hakimiyet temeline dayanan halk hükûmetidir. Cumhuriyet’tir.”
Meclisin açılması ve Anadolu’da milli bir hükümetin kurulması, Türk milletinin maddi ve manevi bütün gücünün seferber edilmesini sağlayarak İstiklal Savaşı'nı zafere götürdü. Büyük Taarruz ’un emri TBMM ordularına veriliyordu.
BUGÜN DÜŞEN GÖREV
Bugün bazı kesimler yüzyıl sonra bile Cumhuriyetimizi tartışabiliyor. Atatürk’ün politikaları denenmiş politikalardır. Denenmiş ve de başarıya ulaşmış politikalardır. Etrafımızı saran ateş çemberinde, Atatürk’ün komşularımız ile kurduğu paktları düşünüyoruz. Dünya 1929 ekonomik krizi gibi bir ekonomik kriz görmedi. Krizden dünyada iki ülke etkilenmedi. Atatürk’ün politikaları etkili oldu. Bugün yine ekonomik krizden düzlüğe çıkmak için Atatürk’ün denenmiş politikalarına sarılmalıyız.