“Öğretmeni itibarlı kılmazsanız, eğitimde istenen hedeflere ulaşamazsınız.” Bu söze katılmamak mümkün mü? Allah… Allah… “24 Kasım Öğretmenler Günü” geçeli haftalar oldu “Bunlardan nereden çıktı?” diyebilirsiniz… Son günlerin en tartışmalı konularından biri olan Ankara’da bir sınıfta yaşanan gelişmelerin ardından başlayan tartışmalar gündeme oturdu.

Bu konuyla ilgili olarak Türk Eğitim Sen Eskişehir 1 Nolu Şube Başkanı Kamuran Arıkan bir basın açıklaması yapmış. Sayın Arıkan’ın bu açıklamaları son derece önemli. Kim dikkate alır, kim dikkate almaz bilmem. Bildiğim tek şey zaman içerisinde toplumun hamurunu yoğuran öğretmenlerimizin saygınlığının aşındırılmasına seyirci kalınmasıdır. Elbette çocuklarımız kıymetlidir. Ama öğretmenlerimiz de çok kıymetli olmalıdır.

Bizim kuşak için “öğretmen” en saygın kimliğe sahip meslek mensuplarının ilk sırasına otururdu. Bırakın karşısında öyle laubali olmayı ceketimizin düğmesini iliklemeden ve söz almadan karşılarında konuşamazdık. Sadece okulda değil, çarşıda-pazarda nerede görürsek şöyle kendimize bir çeki düzen vermeden karşısından geçmezdik. Öğretmen hepimiz için rol modeldi. En güzel ve en temiz giyinen, öğrencisinin ve velisinin karşısına büyük bir nezaket ve asaletle çıkmayı kendine görev edinen herkes tarafından saygıyla dinlenen ve söylediği her şey ince ince değerlendirilirdi. Bu durumu Kamuran Arıkan şöyle özetliyor; “Bir harf öğretinin kırk yıl kölesi olurum, terbiyesiyle yoğrulmuş bir kültürün mensupları olarak, öğretmeni rencide eden davranışları pervasızca sergileyen nesilleri nasıl meydana getirdik diye düşünmemizin zamanı değil midir? Yıllardır Alo 147 gibi CİMER gibi vasıtalar üzerinden mesnetsiz başvurularla öğretmeni huzursuz eden, saygısızlığın faillerini cüretlendiren uygulamalar bugün yaşadığımız tablonun sebeplerinden değil midir? En ufak, aslı astarı olmayan bir şikâyette dahi öğretmeni suçlu bulmaya çalışanlar kendinizi sorgulamanız gerekmiyor mu? Adeta, öğretmeni tezgahtar, öğrenci ve veliyi müşteri gibi kabul eden ve “Müşteri her daim haklıdır” yaklaşımıyla meslektaşlarımızı ortada bırakan anlayışların müsebbiplerini sorgulamamız gerekmiyor mu?”

Ve Arıkan şöyle bir uyarıyla noktalıyor açıklamalarını, Artık yeter! Kamu yönetimi gerekli tedbirleri hızlıca almalı, okullarımızda disiplin mevzuatı ve uygulamalarını tavizsiz düzenlemeli ne veli ne öğrenci ne de başka bir unsurun öğretmenin saygınlığını rencide edecek tutumlarına müsamaha göstermemelidir. Buradan ailelerimize de çağrıda bulunmak isterim ki; sizin öğretmene verdiğiniz değer, aslında çocuklarınıza verdiğiniz kıymettir. Çocuğunuzun yetişmesinde, iyi eğitilmesinde, güzel bir geleceğe ulaşmasında sizden çok daha fazla öğretmenin dahli vardır. Öğretmen sahip çıkmanız aslında çocuğunuzun hayalini kurduğunuz geleceğine sahip çıkmanızdır.”

Doğrusu en çok, “Adeta, öğretmeni tezgahtar, öğrenci ve veliyi müşteri gibi kabul eden ve “Müşteri her daim haklıdır” yaklaşımı” sözüne takıldım. Eğer toplum olarak bir adım yukarı çıkmak istiyorsak öncelikle öğretmenlerimizin hak ettiği değere kavuşturulması ve geçmişteki saygınlığına kavuşturulması gerekiyor. Eğitim politikalarına yön verenlerin çer-çöp işlerle uğraşmak yerine eğitimin mutlak surette ana taşıyıcısı öğretmenlerimizi baş tacı edecek çalışmalar yapmaları gerekli önlemleri almaları gerekiyor. Bugün bu ülkenin en seçkin yöneticilerini, en kıymetli bürokratlarını ve çalışkan üreteci mesleklerinin mensuplarını yetiştiren ve onları eğitenlerin öğretmenler olduğunu yeniden keşfetmeliyiz. Yoksa bu gidişle eğitimde çözülmenin ve aşınmanın önüne geçemeyeceğiz.

Bu arada sayın Kamuran Arıkan’ı bu çok değerli çağrıları için ayrıca tebrik ediyorum.