Türkiye 14 Mayıs tarihinde seçime gidiyor. Sadece Türkiye açısından değil insanımızın geleceği, ayrıca bölgemiz ve açısından da tarihi bir seçime tanıklık edeceğiz. Kimileri bunun farkında, kimileri de hala “çelik çomak oynuyor” gibi bir havanın içerisinde. Boru değil “ülkenin ikinci yüzyılında neler olacak?” milletçe buna karar vereceğimiz bir seçimden söz ediyoruz. Bazıları bu yazdıklarımızı “hamaset” olarak yorumlayabilir. Ancak hiçte öyle değil… Bu “ikinci yüzyıl” söylemi yanlış anlaşılmasın bir iktidar söylemi değil bir devlet söylemi olmalıdır.
Neyse ki böyle bir seçime giderken bazılarının “çelik çomak oyunu” sandığı 14 Mayıs seçimleri öncesi her zaman olduğu gibi “kirli çamaşır pazarı” açılmasına da şaşırmadım doğrusu. Bu kadar “küçük düşünebilmek, eski köyün adetlerini teknoloji ile yeni adetmiş gibi” sürdürmek ancak vizyonu küçük, geleceğe projeksiyon tutamayanların işi olsa gerek.
Çok mu kapalı yazdım? O zaman biraz daha konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Eskiden çok uzun yıllar öncesinde değil yakın zamana kadar seçim dönemlerinde önce parti içinde, sonra da siyasi partiler arasında “parazit savaşları” yapılırdı. Kaynağı belirsiz broşürler, asparagas haberler ile “gri propaganda” yapılır, karşılıklı “kirli çamaşırlar” ortaya dökülürdü. Peki, bu söylemleri alıcısı var mıdır derseniz, “Mezatta her şey satılır” cevabını verebilirim. Çünkü algıya yönelik propagandaya aç bir toplum için “atıştırmalık” ifadeler her dönemde alıcı bulmuştur.
Şimdi nereden çıktı bu “kirli çamaşır” muhabbeti diye soracak olursanız ben size siyasetin tansiyonunun yükseldiği şu günlerde partilere “kulak kabartmanızı” öneririm. Sizin kol kola, yan yana gördükleriniz gerçekte öyle midir? Ne yazık ki siyaseti yakından takip eden birisi olarak böyle olduğunu söylemeyi çok isterdim.
Hani Köroğlu diyor ya, “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” tam da bunu anlatmaya çalışıyorum. Özellikle trol orduları kurarak kaynağı belirsiz kirli propaganda yapanlara seçim ortamında gün doğdu. Her türlü manipülasyona açık zeminde kimin eli kimin cebinde belli değil. Bu trol ordularının yarına dair bir endişesi de yok, beklentisi de yok. Anı yaşayıp mazoşist duygulardan beslenen tipleri kullanarak siyaset yaptıklarını sananlar tepelerine topladıkları bu üç harfliler ile işleri bittiğinde onları başlarından nasıl dağıtacaklarını bilemeyecekler farkında değiller.
Ülkenin ikinci yüzyılı birbirinin sırtına basarak yükselenlerin inşa edeceği bir çağa olmayacaktır. Ancak dayanışarak siyaseti kavga alanı olmaktan çıkaranların ülkenin geleceğine yön verme vizyonuna sahip olduklarının altını çizelim. Oturdukları makamlara “şeref veren” liyakatli ehil kadrolar yerine oturdukları makamlardan “şeref devşiren” çapsızlar ile bir yere varmanın mümkün olmadığını herkes tasdik eder… Sadece alimlerin değil ariflerin, öngörüsü isabetli insanların yarınlara dair umutları ile oynamadan ülkemizi ve milletimizi geleceğe hazırlayacak kadroların “kirli çamaşır pazarında” alıcısı olmaz.
Kirlenmiş, yıpranmış ve motivasyonunu kaybetmiş bir toplulukla yarınlara dair yeni umutlar inşa etmek mümkün değildir. “Tencere dibin kara, senin ki benden kara” söylemlerinin çok eskilerde kaldığını, daha doğrusu kalması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.
Herkesin eksiği, kusuru olabilir, eksik ve kusurdan temiz dost arayanların dostsuz kalacağı gerçeğine de vurgu yaparak içine düştüğümüz dar boğazdan çıkabiliriz. Yalan ve iftira siyasetin mayası olamaz