La Fonten’den masallar, ya da Dede Korkut hikayeleri insanlığın ortak değerleridir. Daha pek çok değerli masal ve hikaye çocukluğumuzda kulağımıza üflendiğinde bizim insani değerlerimizin kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Bizim ilkokul çağlarında okuduğumuz Robinson Cruzo, denizler altında 20 Bin Fersah, 80 günde Devr-i Alem, Pollyanna gibi dünya klasiklerinin yanında Dede Korkut Masalları, Ömer Seyfettin Hikayeleri ve benzerleri hayata ve dünyaya bakışımızı değiştirmiş, bizim kuşakların vicdan, merhamet ve ahlaki kazanımlarına yön vermiştir. Kim kimden etkilenmiştir bunun yorumunu yapacak değiliz. Ama şimdi bizim kuşağın okuyanları bugünkü kuşakların sosyal medya fenomenleri gibidir. Her çiçekten bal almayı başarabilmiş ender bir kuşaktır bizim kuşağımız. Biz felsefe, mantık, üç boyutlu(uzay) geometri, cebir, hakiki coğrafya, gerçek fizik, tarih okumuş, logaritma cetveli ezberletilmiş, integrali, türevi yalamış yutmuş, bunları iyi öğrenmediğimizde sınıfta çakan bir nesiliz.

Bunları anlatınca bana nasıl bakıldığını görmek isterim ama iyi bakılmadığından da eminim. Söze La Fonten diye başladık ya… İşte orada Ağustos Böceği ile karınca’nın bir hikayesi vardır, bizim bildiğimiz bizden sonraki nesillerin unuttuğu. Malum ağustos Böceği Yaz mevsiminin sihrine, albenisine kapılıp yaz boyunca saz çalar gönül eğlendirir, karınca da kış hazırlığı yapar. Karınca kışın rahat eder Ağustos Böceği de kışın aç kalınca karıncadan yardım ister… Her ağustos ayı geldiğinde bunu hatırlarım, hafızam beni buralara alıp götürür. Tarihimizde Zaferler Ayı olarak bilinen Ağustos aynı zamanda yüreğimizde en büyük yaraların açıldığı 17Ağustos 1999 Depremini de barındırır. Geçtiğimiz yüzyılın en büyük depremlerinden birisi ne yazık ki 7.2 büyüklüğündeki Gölcük Depremi olarak kayıtlara geçti. Resmi rakamlar ile 20 binin üzerinde insanımızın hayatını kaybettiği, ülke ekonomisinin kalbinin attığı Marmara bölgesini derinden sarsan bu depremin üzerinden tam 26 yıl geçti.

O günlerde konuşulan ve Büyük İstanbul Depremi ile ilgili verilen sürenin (25-30 yıl) de sonuna yaklaşıyoruz. Ne tesadüf ki Büyük Gölcük depreminin ardından 2023’de yaşadığımız 7.8 büyüklüğündeki büyük Kahramanmaraş merkezli depremde resmi rakamlar ile 53 bin canımızı daha toprak altında bıraktık. Gördük ki aradan geçen zamanda hiç yaşadığımız 17 Ağustos depreminden ders almamışız. Yani tam tamına 26 Ağustos ayını saz çalarak geçirmişiz. Bu iddiamızdan alınanlar olabilir. Varsın olsunlar. Zaten olsunlar diye yazıyorum. Aradan geçen zaman içerisinde depremin kendisini her hatırlattığında çok konuşanlar(saz çalanlar) iş tedbir almaya gelince ne yazık ki gözlerini ve kulaklarını kapatıyorlar. Depremi İstanbul’da yaşanacak bir argüman olarak yorumlayıp yapılabilecekler konusunda bir şey yapmayanlar, örneğin bir kentsel dönüşüm gerçeğini bile hayata geçirmekte zorlananlar acaba gerçekten bu ülkeyi ve insanını seviyorlar mı?

Örneğin Eskişehir’de ana arterlerin tehlikeli olduğunu yıllardır herkes söylüyor. Peki bu ana arterlerde bir değişim yapıldı mı? Eskişehir’in yapı stoku ne kadar yenilenebildi? İşi yerel yönetim ile merkezi yönetim arasında pinpon topuna çevirmenin dışında bugüne kadar ne yapıldı? Sadece Ağustos Böceği gibi zamanı konuşarak geçirmenin dışında somut hangi adım atıldı Allah aşkına?

Kimse hiçbir şeyin ucundan tutmadığı gibi, herkes karşı mahalledeki yoğurdu tartışmaya devam ediyor. Herkesin yoğurdu ekşimiş ekşimesine de hiç kimse “yoğurdum ekşi” demiyor. Aslında yoğurdun tadına baktığımız gün iş işten çoktan geçmiş olacak haberiniz olsun.