Kamu çalışanları daha doğrusu emeklileri ile birlikte devletin memur kadrolarında bulunanlar için bir Toplu İş Sözleşmesi süreci var. Çok detaylarına hakim olmamakla birlikte Türkiye’de 3-4 memur sendikası konfederasyonu var. Her bir konfederasyonun bağlı olduğu sendikalar var. Her bir konfederasyon kamu işyerlerinde örgütlü. Bu sendikaların iddiası “biz memurun haklarını daha iyi koruruz!” şeklinde. Kim çalışanların haklarını daha iyi savunur bilmem. Ama bildiğim tek şey en çok üyeye sahip bir konfederasyon iş kolları temsilcileri ile birlikte kamu işveren temsilcisiyle masaya oturma hakkına sahip.

Bugünkü tabloda Memur- Sen kamu işvereni ile masaya oturdu. Önümüzdeki 2 yılı kapsayacak memur maaşları ve sosyal hakları ile ilgili kamu işveren temsilcisine taleplerini iletti. Kamu işveren temsilcisi de sendikalara talepleri ile uyuşmayan hatta sendika temsilcilerinin tabiri ile, “hiçbir vicdana sığmayacak” bir teklifle karşılık verdi. Tekrar masaya oturduklarında ise eski tekliflerine istinaden sadece taban aylığında Bin liralık bir artış öngören yeni bir teklif getirdi.

İşin aslına bakarsanız kamu işyerlerinde çalışan işçi sendikalarının sadece 15 gün önce yaptıkları görüşmeler de tıkanma noktasına gelmiş, kamu işyerlerinde çalışan işçiler grev kararı almışlardı. Bu grev kararının ardından önce grevler “milli güvenliği tehdit” gerekçesi ile ertelenmiş, ardından da bir çerçeve anlaşmasında mutabık kalınmıştı.

Kamu çalışanlarının temsilcisi durumundaki sendikalarda bir dizi eylem planlamasına gitti. Önce açıklama yapıldı, yapılan teklifler reddedildi. Daha sonra “eylem çadırı” kuruldu, son olarak da “iş bırakma” kararı hayata geçirildi…

Süreç buraya kadar çok normal… Ancak benim dikkatimi çeken bir konu var. O da kamu çalışanlarının ortak bir eylem planı ve birlikte verecekleri görüntü yerine her birinin aynı safta durmak yerine ayrı ayrı eylem yapması… Yani çoktan seçmeli soru ve cevapları gibi bir durum. Bir araya gelseler miting yaparlar ama çoktan seçmeliye gelince değil miting yapılanlar eylem bile sayılmayabilir.

Peki, neden böyle? Çok açık bir biçimde her türlü sendikal örgütlenmenin önünü açarak her memnuniyetsizlikte mitoz bölünmeye yol açabilecek düzenlemeler sebebiyle gelinen noktada işbirliği ve güç birliği önünde yeni engeller oluşturuluyor. Candaşlık ve yandaşlık da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Kalabalıklara yönetmenin en kolay yolu onların bölünüp parçalanmasına çanak tutmaktan geçiyor.

İşçi sendikaları da böyle kamu emekçileri sendikaları da böyle. Yerden mantar biter gibi biten çok sayıda sendika kurulmuş olması çalışanların, gerçek emekçilerin gücünü ve kuvvetini dağıtıyor. Örgütlenmenin temel faktörü asgari müştereklerde birleşmek ve ortak bir mücadele zemini oluşturmak değil midir? Ortak mücadele zemini yerine ortak ayrışma zemini oluşturulunca ne işçiler ne de memurlar gerçek potansiyellerini ve yaptırım güçlerini ortaya koymakta zorlanıyorlar. Dolayısıyla verilen mücadele bir anlamda enerji kaybından başka bir işe yaramıyor.

Halbuki ne demiş atalar “bir elin nesi var, iki elin sesi var!” tamam farklı örgütlenmeler, farklı mekanlarda buluşabilirsiniz ama hiç olmazsa ortak mücadele alanı oluşturup asgari müştereklerde yan yana damı gelemiyorsunuz?