Malum mevsim yaz. Evlenme ve sünnet düğünleri için ülkemizde ve şehrimizde en uygun zaman dilimi. Düğün ve cenaze bizim milletimiz için olmazsa olmazlar arasında yer alır. Evlenen ve sünnet olan çocuklarımıza yardım ve destek amaçlı verilen çeşitli hediyeler yüzyıllardır devam eden hoş geleneklerimiz arasında yer alır. Eğer bir düğüne gidemediysek mutlaka bir şekilde ya hediye ulaştırılır ve “hayırlı olsun” temennisinde bulunulur. İnsanların mutlulukları, aynı şekilde cenaze sahiplerinin de mutlaka başsağlığı dilenir acıları paylaşılır. Hatta düğün meselesi o kadar içselleştirilmiş ve önemsenmiştir ki , “düğün davet elle, harman yelle “ yapılır diye bir de atasözümüz kültürümüze yerleşmiştir. Yani düğünler ve davetler konu komşu ve yakınların katılımı ile gerçekleşir, harmanda yine rüzgarlı havalarda dövülüp buğday ya da arpa çuvallanıp ambara konulur. Tabi özellikle harman kısmını bugünkü kuşakların bir bölümü anlamayabilir. Bilmeyenler için kısaca özetleyelim. Zira tarımda makineleşmenin tam gerçekleşmediği dönemlerde arpa ve buğday hasadı yapıldıktan sonra harman yeri denilen yere biçilen buğday ve arpalar serilir sonra da zamanına göre, öküz-at-eşek ile harman dövüldükten sonra sapla samanı birbirinden ayırmak için rüzgarlı zamanlarda, ortaya çıkan ürün savrulurdu.

Bu kadar laf salatasından sonra gelelim düğün ve davet meselesine..Düğün ve davetler Türk toplumunun çok önemsediği rütieller arasında yer alırdı… İnsanlar bir düğün davetiyesi aldıklarında aylar öncesinden düğünde giyeceği kıyafeti ayırır, yeni evlenecek çifte takacağı takıya ayrı bir hazırlık yapardı. Çünkü “insan hayatta bir kere evleniyor. Madem beni de davet etmişler onları mutlu günlerinde yalnız bırakmamalıyım” diye düşünülürdü. Tabi ki bu çok geçmişte kaldı dersek yanlış bir ifade kullanmış olmayız. Alırdı diyorum çünkü bir sebebi var. Düğün ve davetler yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle insanlar için yük haline gelmeye başladı. Düğünlerdeki takı törenlerinin olmazsa olmazı altın almış başını gitmiş, eğer birisi sizin, çocuğunuzun düğününde altın taktıysa sizinde en azından bunun karşılığını altın olarak vermeniz, para olarak takı törenine katıldıysa yine sizde buna para olarak karşılık vermeniz gerekiyor ya!.

Ancak Türkiye’de ekonomik veriler her 5-6 yılda bir alt üst olunca insanlarda ister istemez düğün mevsimi geldiğinde kara kara düşünmeye başlıyor. Örneğin bir dostunuz sizin çocuğunuzun düğününde çeyrek altın taktı ve o dönemde altın 30-40 TL civarındaydı, bugün sizi düğüne davet ettiyse ve siz bir emekli veya asgari ücretli ya da emekli iseniz vay halinize… 3 Bin TL’ye dayanmış bir küçük altın ve sürekli değeri düşen paranızla bu çeyrek altını almaya kalktığınızda, paranın karşılığını az mıydı, çok muydu diye düşünmek zorunda kalıyorsanız yaşayabileceğiniz hayal kırıklığını insan olarak düşünmek istemezsiniz.

Nereden çıktı bu hikaye diye sorabilirsiniz. Çok eskiden beri tanıdığım bir dostumla otobüste karşılaştım. Biraz sohbetten sonra, “Hayırdır Zeki bey yolculuk nereye?” diye sordum. Zeki bey düğüne gittiğini söyledi. Konu düğün olunca sohbetimiz düğün üzerinden devam ederken dostumuz çok ilginç bir şey söyledi. Bir arkadaşıyla konuşurken arkadaşı kendisine, “Düğün davetiyelerini görünce kendimi icra takibi gelmiş gibi hissediyorum!” demiş.

Yaşanan ekonomik tablonun bir başka çarpıcı boyutu. Bir zamanlar sadece mutluluk paylaşmak ve hediyeleşmek için gidilen ve bolca eğlenilen düğünler için gelen davetiyeler insanları, “icra takibine düşmüş borçlu” hissiyle kara kara düşündürüyorsa varın gerisini siz hesap edin.