Siyasetimizde kabuk değiştiriyor. Hem de ne değiştirme… Düne dair değerli ne varsa bugün erozyona uğramış görünüyor… Erozyon deyince belki bugünkü kuşaklar farklı şeyler anlayabilir. Zira bazen kullandığımız kelimeler bugünkü ifadeyle sözcükler üzerinden de anlaşılamadığımız için eleştirilerde almıyor değiliz ya neyse… Yani siyasetteki aşınmadan, siyasi geleneklerden kopuş anlamında hızlı bir değişim yaşadığımız kesin. Dün tabanın sesine daha çok kulak verilirken dostluklarda, düşmanlıklarda bugün genel merkezlerden gelen seslendirmelere göre şekilleniyor. İnsanlar saflarını ve tercihlerini değiştirirken yukarıdaki dilin gereğine göre davranma alışkanlıklarına göre şekillendiriyorlar. Kendi barometrelerine, değer yargılarına göre değil sufle aldıkları liderlerine göre yön değiştiriyorlar. Daha açık yazmak mümkün değil… Siyaha beyaz, beyaza siyah dendiğinde de alkışlayabiliyorlar anlayacağınız.

Hep geçmişe özlem duyduğumuz konusunda eleştiriler alırım, geçmişi anlatırken. Ancak geçmişe bir takım birimlerinde geleceğe ışık tutacağından eminim. Eski Türkiye’nin geleneklerinde de siyasetçilerinde kullandıkları dilin o günkü şartlarda insanları kutuplaştırdığını biliyoruz. Ancak bu kutuplaştırma asla insanları kamplara bölme noktasına gelmiyordu. Bugünkü siyasi dil dün kullanılan siyasi dile göre gerçekten daha ağır ve ayrıştırıcı…

Geçmişte siyasetçiler eleştirdikleri rakiplerine, “Sayın!” diye başlarlar ve sözleri üzerinden değil politikaları üzerinden eleştiriler sıralarlardı. Peki, bugün öyle mi? Kürsülerden nerede ise +18 lik sözler sarf edilirken ben şahsen utanıyorum…

Zamanında Türk siyasetinin 50 yılına damga vurmuş Demirel’e geçmişte uyguladığı politikaları değiştirdiğinde , “Geçmişte siz şöyle demiştiniz ama bugün böyle söylüyorsunuz!” denildiğinde, “Dün dündür bugün bugündür” ünlü sözünü duymuştuk. Sokaklarda, üniversitelerde fabrikalarda yürüyüş yapanlar ile ilgili olarak “Bu eylemlere ne diyorsunuz?” denildiğinde de, “Yollar yürümekle aşınmaz!” veciz sözünü söyleyerek cevap verdiğini biliyoruz. Yine Demirel Milliyetçi Cephe hükümetlerinin kurulduğu dönemde devam eden sokak hareketleri ile ilgili kendisine eleştiriler yöneltenlere, “Bana milliyetçiler cinayet işledi dedirtemezsiniz” sözlerini söyleyebilmiştir. Ve siyasi uzlaşma zeminleri ile ilgili söylediği şu sözde çok meşhurdur; ”Siyasette 24 saatte köprünün altından çok sular akar!”

Bütün bu şartlarda benim genç kuşak siyasetçilerden beklediğimiz en önemli adım, El sıkışan, birbirine saygı gösteren ve yapacaklarını anlatarak seçmenin gönlünü kazanmaya çalışan aktörler olmalarıdır. Bu bağlamda AK Parti ve Cumhur İttifakı adayı Nebi Hatipoğlu’nun, “Rakiplerimizle ilgili herhangi bir aşağılayıcı, yıpratıcı kampanya yürütmeyeceğiz” sözünü önemsiyorum.

Yine CHP adayı Ayşe Ünlüce ile Nebi Hatipoğlu arasında geçen birbirlerini tebrik etme ve başarı dileklerini ilettikleri küçük söylemleri, bir etkinlikte karşılaşınca el sıkışıp kısa süreli sohbet ettikleri anları çok önemsiyorum. Siyaset çözüm üretme sanatı olduğu kadar konuşabilme, uzlaşma sanatıdır da. Elbette yerel seçimler yaklaşırken sadece CHP ve AK Parti adayları ile işi sınırlı kılmak son derece yanlış olur. Diğer partilerin de adayları, ilçe belediye başkan adayları da son derece saygı değerdir kesinlikle. Yeri zamanı geldiğinde onlarla ilgili de görüşlerimizi bu sütunlardan aktarmaya çalışacağım. Burada benim işaret etmek istediğim şey siyasetin bugününe dair yaşanan ve yaşanabilecek olumsuzluklarına karşı bir duruş sergilemektir. Çünkü bizim kavgadan ve ayrışmadan çok kucaklaşmaya, konuşmaya ihtiyacımız var. Çünkü bu şehirde hepimiz birbirimizin yüzüne bakıyoruz ve bakacağız!