Geçtiğimiz hafta, hafta sonuna uygun biraz farklılık olsun diye, “ İyi ile kötü arasındaki ince fark” başlığıyla elektronik posta adresime bir arkadaş tarafından gönderilen bir hikayeyi sizlerle paylaşmıştım. İyide yapmışım. O kadar çok geri dönüş aldım ki, inanın ben de şaşırdım. Bu sebeple hayata dair ve hayatımıza dokunan bir başka yaşanmış öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Duygusal, duygusal olduğu kadar hepimizin hayatına dokunacak yaşanmış bir hikaye.

'Tam metroya bineceğim, bir tane yaşlı amca makinenin önünde panik yapmış dolduramıyor kartı. Arkasında birkaç tane genç birikmiş bağırıyor amcaya "Hadi be ne yapıyorsun, flört mü ediyorsun makineyle!" Tabi bunu duyunca delirdim. “Ne yapıyorsunuz ya!” dedim ve gittim amcaya yardım ediyorum, “Canım amcam sen ne istiyorsun!” diye sordum. “Kartım yok” dedi. Kartı bastım ve sonra “Doldurduk kartını, al istediğin yere git bununla, hatta sen başvuru yap senin yaşındakilere ücretsiz ulaşım kartı veriyorlar” dedim. Neyse ben de doldurdum kendi kartımı metroya geldim. Baktım amca orada bekliyor hala, “ne oldu?” diye sordum. “Yavrum adres soracaktım beni azarlarlar diye soramadım, seni bekledim” dedi. “Olur, mu öyle şey amcam, peki nereye gidecektin sen” diye sordum. “Üsküdar Marmaray” cevabını verince, “Amca Kirazlıdayız, karşı tarafta o. Nasıl buraya geldin uzak” deyince, kafasını eğdi, dur dedim anlattım ona. “Buradan Yenikapıya git, oradan sarı çizgiyi takip et, Marmaraya bin, oradan 2 durak sonra Üsküdar Marmaraydasın!” Baktım amca mahzun mahzun bakıyor, anlamamış durumu, “Tamam dedim amca gel gidiyoruz” diye seslendim. Atladık metroya gidiyoruz Üsküdar’a doğru, yolumuz daha var. Muhabbet olsun diye “Amca sen nerelisin?”diye sordum, “Ordu” dedi. “Var mı fındık bahçesi filan” diye muhabbeti uzatmak isterken amca, “Yavrum ben emekli ağır ceza hakimiyim!” deyince, “Vayy be!” dedim içimden. Onlarca kişiye müebbet dağıt, 40 yıl, 50 yıl hapis ver, sonra gel metroda kartı şaşır, ey insanoğlu... Sonra, sordum tekrar, “Ordu'dan İstanbul’a neyle geldin, uçakla mı otobüsle mi?” Amca dedi ki, “Hatırlamıyorum... !” Valizlerini sordum. 3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktı “Nerde?” dedi..

O an anladım amca demans hastası, yani kişisel tarihini unutmak, kendi geçmişini silmek. Peki, amca nereye dedim, "Oğlum beni, Üsküdar Marmaray da bekliyor" dedi. Neyse dedim telefonunu sordum..İş sıkıntılı, indik Üsküdar Marmaray da. Oturduk bekliyoruz gelen giden yok. Amcadan kimliğini istedim. Baktım adına soyadına, sonra bir tanıdığı aradım. Dedim böyle böyle kimdir, bir yakınını vs bir numara bulur musun? Sağ olsun yardımcı oldu. Harbiden Orduluymuş. Kızının numarası geldi, aradım dedim gece gece rahatsız ettim ama... Daha lafımı bitirmeden, “Üsküdar Marmaray’ da mısınız” dedi . Evet dedim şaşırdım da tabi. Dedi ki “Size eniştemin numarasını vericem onu arayın!” Aldım numarayı aradım enişteyi.”Gece gece rahatsız ediyorum ama” demeye kalmadı ”O da hemen Üsküdar Marmarayda mısınız?” dedi. “Evet” dedim. Ya herkes biliyor acaba ben mi bilmiyorum niye buradayız derken, bir süre sonra enişte geldi. Gelir gelmez sarıldı bana... Ben başladım azarlamaya, “Demans hastası bu adam, niye tek başına salıyorsunuz dışarı. 3 yaşında birini salmakla aynı şey! Kim o oğlu da burada bekliyorum diyor amca!” “Abi demans hastası, evet geçmişindeki hiçbir şeyi hatırlamıyor, doğru. Ama oğlu polisti. 3 yıl önce şehit oldu! Ve oğluyla son telefon görüşmesinde "BABA ÜSKÜDAR MARMARAYDA SENİ BEKLİYORUM" demişti... Her şeyi unuttu, onu unutmuyor, arada evden kaçıp buraya geliyor...

Dizlerimin bağı çözüldü, çaktırmıyorum ama gözlerimden yaşlar akmaya başladı, hemencecik toparladım kaldım öylece… Neyse onlar gitti kafamda cümleler dolaşıyor. Belki dedim oğlu gerçekten de oraya geliyor ama biz göremiyoruz. Sonra konu üzerinde daha da düşündüm. Demans hastalığı bizim de hastalığımız, toplum olarak geçmişimizi unuttuk. Sağa sola savruluyoruz nereye gittiğimizi bilmeden. “Kim olduğumuzu unuttuk...Nereye gideceğimizi unuttuk..''