Süreci anlatmaya gerek var mı bilmem. Ancak yinede kısa bir özet geçmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Kamuda çalışanların haklarını savunmak üzere yıllar önce kurulmaya başlanan ve kamu çalışanlarının örgütlü mücadelesi için yola çıkan sendikalar önce dernek statüsünde karşılık buldu. Yıllar süren mücadelenin ardından yasal düzenlemeler ile önce bir yasaya kavuştular. Yine bir başka şekilde de toplu iş sözleşmesi hakkı elde ettiler. Süreç içerisinde üç kamu sendikası öne çıktı. KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Memur Sen konfederasyon olarak kamuda örgütlenme mücadelesinin içerisinde rekabet yaşadılar. Sonuçta iktidar ile düşünsel yakınlık Memur Sen’in diğer iki sendikaya göre biraz daha ön plana çıkmasına imkan verdi. Bunun da anormal biri tarafı yok.
Elbette iktidarın kendine yakın kesimler ile çalışma arzusu Memur-Sen’i etkin hale getirdi. Sendika ile aynı düşünsel perspektifte olmayan kesimlerinde sendika bünyesine dahil olması da normal karşılanabilir. Bu yakın işbirliği yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle taleplerin örtüşmemesi noktasında yaşanan sıkıntılar sendika içinde fikir ayrılıklarına sebep oldu. Benzer şekilde KESK ile aynı düzlemde olup fikir ayrılığı yaşayan kamu çalışanlarının ayrı örgütlenmelerine de tanık olduk. Türkiye Kamu Sen içinden de farklı sesler çıktı. Oralardaki ayrışmalar ile Memur Sen’de ortaya çıkan aykırı seslerin aynı şey olduğunu söyleyemeyiz.
Memur Sen kendi muhalefetini kendisi ortaya çıkardı diyebiliriz. Kulağımıza gelen gelişmelerin ötesinde gözle görülür farklı örgütlenmeler de başladı. Ben şahsen bu sendikalardaki gelişmeleri biyolojik bir tanımla mitoz bölünme olarak görüyorum. Biyoloji uzmanı değilim, genetikçi de… Ancak bildiğimiz kadarıyla “Mitoz bölünme: büyüme ve onarım süreçlerinde rol oynar ve ayrıca bazı çok hücreli organizmalarda üreme için kullanılır” diye tarif ediliyor. “Mitoz bölünme tek hücreli canlılardan, çok hücreli canlılara ve insana kadar birçok canlı grubu tarafından gerçekleştirilebilir. Bu bölünme sonunda bölünen hücrelerden birbirinin tam benzeri olan iki yavru hücre oluşur” diye de konu genişletilebilir. Yani sadece fikir ayrılıkları değil artık işin içine çıkar çatışmalarının da girdiğini gözlemliyoruz.
Son iki dönemdir kamu çalışanları adına yürütülen toplu iş sözleşmeleri uzlaştırılma kuruluna gitmesi ve uzlaştırma kurulunun da iktidarın talepleri doğrultusunda karar vermesi ve buna kamu çalışanları adına sözleşme masasına oturan Memur-Sen’in itiraz hakkı bulunmaması üyeleri arasında hoşnutsuzluk meydana getirdi. Kendi içinde bölünmenin sancılarını bugün için dışa vurum şeklinde yaşamayan sendikalar yakın gelecekte bunun sancılarını çekmeye başlayacaklar.
Toplu İş Sözleşmesi hakkını elde ettikleri gün bayram edenler, dün buna rıza gösterenler ve yeterli bulanlar sadece TİS üzerinden kendi içlerinde oluşan muhalefete ne tepki verecekler gerçekten merak ediyorum. Şimdi bu yazıdan sonra “Kim, ne yapıyor, sen ne demek istiyorsun?” diyenler çıkabilir. Sonuçta ortada yeni örgütlenme çabalarından herkesin haberdar olduğunu biliyorum.
Hatta örgütlenmelerini ete kemiğe bürünmeye başladığını herkes görüyor. Somut örnekleri var. Ortaya çıkan yeni örgütlenme çabalarının sebepsiz olduğunu, sağlıksız temelleri olduğunu düşünemeyiz. Ortaya çıkan somut sonuçlar gücü elinde bulunduranlara karşı isyan bayrağı açmaktır. Elbette her aksiyonun karşı bir tepkisi olabileceğini sendika yöneticilerinin bilmesi gerekir.
Aslında her bölünme yeni bir güç kaybı anlamına gelmekle birlikte bazen de arınma, fazlalıklardan kurtulma anlamına da gelebiliyor… Önemli olan hadiseye nereden baktığınızla alakalı olabilir.