Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen büyük operasyon kentte günlerdir konuşuldu.

Kulaktan kulağa yayılan iddialara rağmen resmi makamlar uzun süre sessizliğini korudu.

Doğrusu bu tür ciddi iddialarda resmi açıklama yapılmadan yorum yapmak doğru değildi.
Nihayet beklenen açıklama yapıldı ve soruşturmanın çerçevesi netleşti.

Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Organize Suçlar Soruşturma Bürosu, rüşvet almak, vermek ve aracılık etmek suçlarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında 10 hekim, 3 hastane çalışanı ve 20 sivil şahıs (14’ü cezaevi hükümlüsü) olmak üzere toplam 33 kişinin yakalanması için talimat verdiğini açıkladı.

Gözaltına alınanlardan;

2 hekim, 1 hastane çalışanı, 4’ü hükümlü, 1 sivil kişi tutuklandı.

5 hekim, 1 hastane çalışanı ve 4 sivil adli kontrolle serbest bırakıldı.

3 hekim, 1 hastane çalışanı ve 9 sivil ise işlemler sonrası salıverildi.

Bir firari sivil teslim oldu, bir firari için ise yakalama çalışmaları sürüyor.

Bu operasyonun titizlikle yürütülmesi nedeniyle savcılık ve emniyet birimlerine teşekkür etmek gerekiyor.

Ancak tüm bu tablo aynı zamanda çok daha büyük ve acı bir gerçeği gün yüzüne çıkardı:

Eskişehir Şehir Hastanesi’nde “sahte rapor” iddiaları…

Bu iddialar öyle basit birer söylenti gibi geçiştirilemez.

Konu sadece hukuki değil, kamu sağlığına, devletin işleyişine ve toplumsal güvene uzanan geniş bir meseledir.
Bir sağlık kurumunda, hem de en modern ve en büyük hastanede, nasıl oluyor da böyle bir gruplaşma ve düzen kurulabiliyor?

Bu yapı nasıl oluştu?

Kimler göz yumdu?

Neler görmezden gelindi?

Sağlıkta dönüşümle övünenler bu tabloya ne diyecekler?

Hekimlere bile güven yok oldu!
Hekimlik mesleğinin itibarı zaten zor günler geçirirken bu tür iddiaların ortaya çıkması toplumun sağlık sistemine olan güvenini daha da sarsmıyor mu?

Olay sonrası Sağlık-Sen Eskişehir Şube Başkanı Hasan Hüseyin Köksal bir açıklama yaptı ve iddiaların henüz kesinleşmediğini vurgulayarak, “İddialar kanıtlanıncaya kadar herkes suçsuzdur. Çalışma arkadaşlarımızın en kısa sürede aramıza döneceğini umuyoruz.” dedi.

Elbette masumiyet karinesi hukukun temelidir.

Fakat bu açıklama ciddi bir skandalın ortasında sendika başkanına yakışan sorumlu duruşu ve toplumsal hassasiyeti yansıttı mı?

Asla yansıtmadı…
“Topu başkalarına atmak” ve gelişmeleri sanki sıradan bir işlemmiş gibi değerlendirmek kamuoyunun beklentisini karşılamadı.

Bu olaylara “bihaber” görünmek veya konuyu tali gösterme çabası, bir sağlık sendikası başkanı için ne kadar kabul edilebilir?

Bu noktada, hem yetkililerin hem de sendika başkanının cevaplaması gereken kritik sorular vardır!

Eskişehir Şehir Hastanesi’nde “sahte rapor” iddiaları ilk olarak ne zaman ortaya çıktı?

Hastane içinde bir yapının oluşmasına neden olacak kadar denetim zaafı mı yaşandı?

Bu tür raporlar kimler tarafından, hangi mekanizmalar kullanılarak düzenlendi?

Soruşturma yalnızca tutuklanan ve gözaltına alınan kişilerle mi sınırlı?

Yoksa daha geniş bir ağ mı araştırılıyor?

Hastanedeki yöneticiler ve idari sorumlular hakkında herhangi bir idari soruşturma başlatıldı mı?

Bu olayın kamu sağlığına yönelik oluşturduğu riskleri ortadan kaldırmak için hangi somut adımlar atıldı?

Sendika olarak bu iddiaların ortaya çıktığı süreçte neden proaktif bir tutum almadınız?

Arkadaşlarımızın aramıza dönmesini umuyoruz” derken iddiaların kapsamına ilişkin sendikanın herhangi bir araştırması oldu mu?

Sendika sağlık çalışanlarının itibarını korumak adına şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda nasıl bir pozisyon almayı düşünüyor?

Kamuoyunda bu kadar büyük yankı uyandıran bir olay karşısında sendika nerede konumlanıyor?

Şeffaflığın yanında mı yoksa suskunluğun konforunda mı?

Bu soruşturma sadece birkaç kişinin hatası ya da suçu olarak görülürse asıl problem gözden kaçırılmış olur.
Bu olay, sağlık sisteminde daha derin bir çürümenin, denetimsizliğin, örgütlü yapılar kurulmasına izin veren boşlukların sinyalidir.

Şehir olarak hepimiz bu sürecin takipçisi olmalıyız.
Skandalın üzeri örtülmeye değil, aydınlatılmaya muhtaçtır.

***********************

Kuantum Özge der ki:

“Hele bir dinlen. Koşacaksın.”