Sözlerime nasıl başlayacağımı inanın bilmiyorum. Üzgünüm ve kırgınım… Tıpkı tüm taraftarlarımız gibi.

o stattan çıkarken kendimi öyle bir şartlamıştım ki, galibiyetle ayrılacağımıza emindim.

Ve aslında çıkarabilirdik.

Çıkabilirdik…

Ama olmadı. 1-1 berabere kaldık.

Şu zamana kadar oynadığımız her maçtan galibiyetle çıkabilirdik. Bir takımın üzerine bu kadar şanssızlık da ancak bu kadar çöker…

Her maçta pozisyon buluyoruz ama golü atamıyoruz. Her hafta bir oyuncumuz sakatlanıyor. Üzerimize kara bulutlar çökmüş gibi. Gerçekten takıma bir kurşun döktürmek şart oldu.

Maçın 90 dakikası boyunca sahanın içindeydim. İsmail Kulet’i ben bu takıma geldiğinden beri böyle oynarken görmedim. Müthiş bir mücadele verdi. Her pozisyona ayrı bir özveriyle girdi, adeta savaştı. Penaltıyı da o kazandırdı zaten. Her pozisyonda alkışı hak etti. Keşke hep bu performansını sürdürebilse…

İlk yarıda gerçekten çok iyi oynadık ama bence o penaltıyı Akın’ın kullanmaması gerekiyordu. Bunu sadece ben değil, herkes düşündü.

Sakatlıktan yeni çıkmış bir oyuncuya penaltıyı kullandırmak doğru bir karar değildi.

Ben bir kadın olarak futbolun teknik yönünü herkes kadar bilmeyebilirim belki ama o an bile içimden “Akın değil” dedim.

Kaan Baysal vardı sahada; köşe vuruşlarındaki başarısı, kullandığı penaltılardaki isabet oranı ortada. Belki o topun başına Kaan geçseydi, maç 2-1 bitecekti.

Belki… Ama işte belkilerle gitmiyor bu iş.

Altı haftadır belli aslında; takımda koordinasyon yok. Bekledik, sabrettik.

Hocamız değişti. Yeni hocamız Hakan Şapcı ilk maçında takımı iyi başlattı ama elbette Serdar Hoca döneminden kalan izler hemen silinmez.

Yedinci hafta bitti ve fark sekiz puana çıktı. Üstümüzde sekiz takım var.

Bu arayı nasıl kapatacağız bilmiyorum. Takım zaten mental olarak çok yorgun. Altı hafta boyunca sistemi olmayan bir oyun oynadılar. Üstüne taraftar baskısı…

İkinci yarıda ne oynadığımızı kimse anlamadı. Ne biz, ne futbolcular.

Ve o yediğimiz saçma sapan gol…

Son dakikalarda panik başladı. Taraftar ıslıklarla, tezahüratlarla takımı ateşlemeye çalıştı. Onlar da haklı; kazanılmış bir maç istiyorlar.

Takım da istiyor aslında, ama futbolcular henüz bu camiaya tam olarak alışamadı. Bu baskıyı yönetmeyi öğrenemediler.

Maç sonunda taraftar takımı tribüne çağırdı. “Savaşın, biz arkanızdayız” dediler.

Tepki de vardı, sevgi de…

Takımın üzüntüsü yüzlerinden okunuyordu. Akın’ın kaçırdığı penaltının yükü herkesin omzundaydı.

O sahadan öyle bir hüzünle ayrıldılar ki… Ne taraftar ne futbolcu, kimsenin içi rahat değildi…..