Gün geçmesin ki sağlık çalışanları ile ilgili bir şiddet haberine tanıklık etmeyelim. Yaptıkları mesleğin ana teması “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” olan ve insan hayatını kurtarmak için gerektiğini canlarını tehlikeye atan meslek guruplarından birisi hatta en önde geleni sağlık çalışanlarıdır. İnsanın yaşını değil yaşam hakkını önceleyen sağlık çalışanlarının son yıllarda gerçekten çok örselendiğini, yıprandığını biliyoruz. Kazada onlar, savaşta onlar, kalp krizinde onlar, karşılıklı çatışmada onlar, kavganın ortasında onlar… Sadece insanı yaşatmak için her türlü tehdit ve tehlikeyi göze alarak görev yapmaya çalışan sağlıkçıları koruyup kollayacak bir düzenlemeden mahrumuz.
Pandemi döneminin ağır savaşçılarının yaşadıkları ve verdikleri kayıpları bir düşünelim. Ülkedeki gerçekten cansiperane mücadelenin öncü kuvveti olan sağlık çalışanlarının bir bölümü yaşadıkları ağır şartlara isyan edip ülke dışında arayışa geçtiklerinde “giderlerse gitsinler” söylemi ile kırıldılar. Bir sağlıkçının yetişmesi için ülkenin fedakarlığını asla göz ardı edemeyiz. Bir hekimin, bir hemşirenin, bir sağlık memurunun yetişmesi için bu ülkenin hazinesinden yapılan harcamaların karşılığı bu olmalı mı? Gerçekten iyi düşünmeliyiz. Yetişmiş beyinlerimizi ülkede tutabildiğimiz ölçüde muasır medeniyetin ufkumuzda bir güneş gibi doğduğuna tanık edebiliriz.
Son dönemde, son derece sığ yaklaşımlar sebebiyle sağlıkçılarımızın uğradığı fiili ve fiziki saldırıların artık sabrı taşırdığını görüyoruz. Ne demek doktora saldırmak, ne demek hemşireyi tartaklamak? Geçmişte 657 sayılı devlet memurları yasasında işbaşında saldırıya uğrayan memura saldıran kişilerin adli yargı tarafından cezalandırıldığını biliyoruz. Ancak son dönemde doktoru darp eden zavallı(!) ifadesinde, “pişmanım” derse adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor. Ayrıca son dönemde toplumsal travmaya dönüşen, “sağlıkçılar dayağı hak ediyor” anlayışının kabul edilebilir bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Yaşanan süreçte bu ülkenin her bir insanı kıymetlidir. Ancak unutmamak gerekir ki, 20 yıldan fazla ülkenin imkanlarını seferber ederek yetiştirdiği beyinler daha da kıymetlidir. Çünkü yetişmiş beyinler bu ülkenin zenginliği hatta servetidir. Hiç kimse elindeki serveti sokağa atmaz… O zaman bu çocuklarımızın kıymetini bilmek zorundayız. Bir kere olsun onları dinleme zahmetine katlanmalıyız.
Ne diyor hekimler? “Sağlıkta şiddet, bugün hekimler için kabul edilemez bir noktadadır. Gerekli ve yeterli önlemlerin alınmaması, alınan önlemlerin uygulanmaması, hukuki kararların işlevsizliği, hekimlere yapılan haksızlıkların ve değersizleştirmenin görmezden gelinmesi, sağlıkta şiddetin halk arasında normalleştirilmesi, sağlık politikalarının yetersizliği gibi birçok olay, geldiğimiz bu noktanın sebepleri arasındadır. Yaşanılan tüm bu olaylara hukuki ya da bürokratik alanlarda gerekli yanıt verilememektedir. Ayrıca kamuoyuna karşı hekimlerin değersizleştirilmesine müsaade edilmekte, kamuoyu gerekli şekilde aydınlatılmamaktadır. Yapılan asılsız haberlerin, sağlıkta şiddet yanlısı beyanların ve sağlıkta şiddeti kendine hak görenlerin gerekli cezaları almaması; sağlıkta şiddet olaylarının tırmanmasına katkıda bulunmaktadır. İşlenen suçlara bireysel bir suç olarak bakılmakta, hak etmiştir algısı yaratılmakta, sağlıkta şiddet suçu normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Tüm bu durumlar, sağlıkta şiddetin artarak devam etmesine yol açmaktadır. Hekimlerin yaşamış olduğu tüm problemlerin yanında artarak devam etmekte olan sağlıkta şiddet problemi, hekimler için bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır.”
Yapılan bu açıklamanın neresinde yanlışlık var? Bir kere kulak verin insanlara yeter de artar bile… Bazı kendini bilmezlerin cesareti nereden aldıklarını da Yukarıdaki açıklamada çok net bir biçimde görüyoruz…