Emeklilerin Temmuz ayında maaşlarına yapılan yüzde 25’lik zam daha ikinci ay dolmadan eridi gitti. Zaten kök maaş, ek maaş derken seçim arası 7 Bin 500 TL’ye yükseltilen maaşlar yapılan zamma rağmen aynı kaldı. Yani özetle yüzde 25’lik zam bekleyen emeklilerin elleri böğründe kaldı diyebiliriz. Çarşı pazar ateş pahası… Bir kilogram domatesin fiyatının 30 TL olduğu bir kilo soğan veya patatesin 20TL’nin altında olmadığı ekmeğin ve simidin 7 TL’den satıldığı bir ortamda emekli ne yapsın? Fırınlarda askıda ekmek, pazarda çıkma ürün bekleyen emekliler için önce yılbaşı işaret edildi, şimdi de Ekim’de meclis açılınca düzenleme yapılacağı umudu pompalanıyor. Kirası, doğalgazı, kirası da bir yene… Yani “Umut emeklinin ekmeği!” hesabına geliyor söylenenler. Emekli daha ne kadar bekleyebilir ki… Önünde koskocaman 1.5 aylık süre var. Eğer o da verilen sözlerde durulursa… Bu ülkedeki emeklinin kaderi şimdiye kadar hiç değişmedi. Umutları hep ötelenen emeklinin ömrü beklemekle geçiyor.
Emekli bankaya gidip kredi istese zaten borçlu kredi alamaz, eşinden dostun borç istese borç veren çıkmaz… Yani emekli bugün için kaderi ile baş başa… Tamam ekonomide sıkıntı var kabul, yüksek enflasyonu düşürmek için tedbir alınmalı tamam da enflasyonun sebebi emekliler değil ki, “Faturayı niye sadece emekliler ödüyor? asıl soru bu… Artık emeklilerin vaatlere ötelenen umutlara ihtiyacı yok.
Bu ülkenin emeklisi ülkesine ve devletine karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmiş, vergisini ödemiş, primini yatırmış ve yıllarca üretime katkı vermiş insanlardan oluşuyor. Bugün eğer sosyal güvenlik sistemi alarm veriyorsa, emekli maaşlarına yetecek düzenlemeleri yapmak hükümetlerin işi. Yapılacak düzenlemeler ile SGK primini tabana yayarak, oranı düşürerek, merdiven altı çalışmanın önüne geçerek bir emekliye yetecek kadar çalışan üreterek sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Yoksa her defasında popülist politikalar ile hazineden sağlanan destekler ile emekliyi kısa süreliğine mutlu etmek çözüm değildir. Emekliler kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesini bekliyor.

***

Bu yangınlar sadece ciğerimizi yakmadı…

Eskişehir ve Bilecik merkezli çıkan yangınlar Eskişehir’in çiçeği burnundaki Valisi Sayın Hüseyin Aksoy’unda bizzat yangın söndürme ekiplerinin başında yer alarak söndürülmesi ile ilgili düşüncelerimi açıkça yazdım. Eskişehir’in son yıllarda böyle bir büyük yangına muhatap olmadığını biliyoruz. Zira Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü’nün geleneksel ve köklü bir kurum olarak yangınlara karşı her zaman tetikte olduğunu ve önlem almada, ilk müdahalede çok başarılı olduğunu biliyoruz. Bu Allah nazardan saklasın Eskişehir’in başarısı. Bu anlamda Eskişehir’deki çalışmaları ayrı yere koymakta fayda var. Ancak yakılan her metrekare ağaçlık alan sadece Eskişehir için değil Türkiye için milli servetin kaybı anlamına geliyor. On ağaç yetiştirmeden bir ağaç bile feda edilemez. Çünkü ormanlarımız bu ülkenin olmazsa olmazıdır. Toprağın nefes aldığı, insanların yaşamın tadına vardığı cennet vatanımızda çocuklarımızdan ödünç aldığımız geleceği muhafaza etmek hepimize düşüyor. Yanan alanlar bizim akciğerlerimizi saran kanserli hücreler gibi. Bu arada bir parantezde köylülerimize açmalıyız. Çünkü Eskişehir’in orman köylüsü ormanın kendisi için ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Bu sebeple ormanların korunması ve yangınların söndürülmesi anlamında en küçük alarmda gerçekten seferber oluyor. Traktörüyle, su tankıyla, beden gücüyle çalışıyorlar. Onları da ayrıca tebrik etmek lazım.