Emekliler, asgari ücretliler, kamu işyerlerinde çalışan işçiler derken kamu çalışanları da uygulanan ücret politikasından mutsuz ve umutsuz bir şekilde sokağa yöneldiler. Emekliler(memur emeklileri hariç) için ses çıkarmayanlar, kamu işçileri için “neden bizden daha fazla maaş alıyorlar” eleştirisinde bulunanlar iş dönüp dolaşıp kendilerine gelince bayrak açmaktan geri durmuyorlar.
Önümüzdeki iki yılı kapsayacak kamu çalışanlarına yönelik Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerini yürüten yetkili sendikanın genel başkanı Ali Yalçın işveren adına masaya oturan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yaptığı teklif karşısında “Hiçbir vicdana sığmaz” yorumunu yapmış. Sokak eylemlerinde özellikle marjinal gurupların kullandıkları bir slogan var, “susma sustukça sıra sana gelecek!” İş açıkçası buna döndü... Dün başkaları için ses çıkarmayanlar sıra kendilerine gelince sağlarına, sollarına bakıp gözleri başka çevrelerden gelecek desteklere çevrilmiş durumda.
Derdim bir sendikayı eleştirmek değil. Bir hakikate dikkat çekmek. İktidarın uyguladığı düşük ücret politikaları karşısında başka kesimlerin ezilmesine ses çıkartmayanların “gemiyi kurtaran kaptan” yaklaşımı hiçbir zaman doğru olmadı bundan sonra da olmayacak. İktidara sırtını dayayıp nasılsa ben bir şekilde söylediklerimi kabul ettiririm anlayışının ne kadar boş olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
Bugün gerçek şu ki iktidar uyguladığı ekonomik politikalar gereği emekliye, kamu işçilerine, asgari ücretliye vermediğini memura verir demek o kadar kolay değil. Hani derler ya, bayram değil, seyran değil öpücüğün sebebi ne ola ki? Doğrusunu isterseniz ortada seçim yok, seçim olma ihtimali de görünmüyor o zaman her yükselen sesi hükümetin ya da ekonomi politikalarına yön verenlerin duyma ihtimali sıfır demektir. Grev mi yapacaksınız, iş bırakma eylemi mi yapacaksınız? Bunların hiç birisinin politikalar üzerinde etkin sonuçlar doğurabileceğine de ben artık inanmıyorum. Tablo ortada esnaf da, memur da, emekli de, çalışan da, asgari ücretli de gerçekten çok büyük sıkıntı içerisinde. Bu kadar ağır tablonun içinde mutlu bir kesim yok mu? Kesinlikle var… O tuzu kuruların yaptıkları en önemli iş acı çekenlere, sıkıntıya katlananlara, “az kaldı sabredin” demekten ibaret… Kim için az kaldı, ne için az kaldı, bu işin sonu ne zaman aydınlığa çıkar? Bu soruların cevapları yok. Tek bildiğimiz eh ay tekrarlanan, “en zoru geride kaldı!”
Kim kimi kandırıyor Allah aşkına… Sıradan bir telefon faturasının bile 500 TL’den aşağı olmadığı, elektrik ve doğalgaz faturalarına yaz mevsiminde bile gücün yetmediği şu günlerde, “neyin en zoru bitmiş de daha az zoru kalmış?”
Sonunda yıllardır toplumun en rahat kesimi olarak görülen ve zaman zaman hallerinden şikayet etmiş olsalar da yine de keyifleri yerinde olan kamu çalışanları da sonunda isyan bayrağını çekip tepkilerini ortaya koyuyorlarsa bu işte bir gariplik yok mudur sizce…
Daha geçtiğimiz aylarda işleri ile ilgili “şükredip “ işlerinin yolunda olduğunu söyleyen esnaf bile bizim yolumuzu kesip tablodan şikayetçi olmaya başlamışsa, memurlarında dünden farklı olarak bugün tepki göstermeye başlamış olması da çok önemli gelişmeler.
Emekliler ve asgari ücretlilerin bu şartlarda söyleyecekleri söz ne olabilir?