İstanbul için kırmızı alarm verildi deniliyor. Bursa’da 6 günlük su kaldığından söz ediliyor ve en önemlisi yakın çevremizde göller kurudu, su kaynakları azaldı. Hani çocukluğumuzda Coğrafya dersinde gördüğümüz bir Göller Bölgesi vardı. Gidin bakın o göllerden kaçı kalmış. Yıllardır faaliyet gösteren Murat Dağı’ndaki Kayak Merkezi ne yazık ki birkaç yıldır açılamıyor bile… Murat Dağı da nereden çıktı diyenleriniz olabilir. Hatta “Dam başında saksağan, vur beline kazmayı” mısraları kadar saçmada gelebilir. Ama unutmayalım ki Eskişehir’in içme ve kullanma suyunun en önemli kaynaklarından birisi de Murat Dağı’dır. Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Yıllar önce Porsuk Barajı’nı kirleten ve çevre felaketine yol açacağı konusunda fabrikaların atık sularını deşarj ettikleri gerekçesiyle Eskişehir’deki pek çok STK’yı harekete geçiren Porsuk Barajı’nın güzergahı da aynı bölgede bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Kütahya’ya yolculuk yaparken gözlerimle tanık oldum. Ne yazık ki Porsuk’un kaynağı artık menderesleşmiş, baraj gölündeki sular nerede ise Kümbet’e kadar olan bölüme çekilmiş, daha önce sular altında kalan köyler ve binaları gün yüzüne çıkmış, baraja yataklık eden toprak şerha şerha yarılmış görüntüsüyle adeta SOS veriyor. Bütün bunları görerek hala önlem almak konusunda neyi beklediğimizi ben şahsen merak ediyorum.
Arada bir haber sitelerine düşen, “Meteoroloji’den uyarı: Gök gürültülü sağanak yağış bekleniyor” haberlerine öylesine dikkat kesiliyorum ki, okuduğum her haberin sonunda uyarılan iller arasında Eskişehir’i göremeyince tam bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Geçtiğimiz günlerde o haberlerden birinde “Eskişehir ibaresini” görünce öylesine sevinmiştim ki… Sonrasında hepimiz birlikte yaşadık. Toprağı bile ıslatmayan birkaç damla yağmurla sadece havadaki partikülleri bile temizleyemedik. Kısacası Eskişehir herkesin fark edebileceği bir gözle bile son yıllarda hem yaz mevsimini hem de kış mevsimini gerçekten çok ciddi bir biçimde kuraklıkla mücadele ile geçiriyor. Mücadele dedikse kimse yanlış anlamasın kimsenin mücadele ettiğinden bahsetmiyorum. Çiftçi, üretici den söz ediyorum. Yeterince sulama yapılamayan havzamızda sebze ve diğer ürünlerin üretiminde de çok ciddi düşüşler var. Bunu ben söylemiyorum, gidin üreticilere sorun. Şehirde yaşayan insanların bu kuraklık derdine çözüm bulması bir hayli zor. Ancak su kullanımındaki tasarrufu tedbirleri ile belki kuraklığın yaklaşma ömrünü bir miktar uzatabiliriz. Asıl sorun su kaynaklarımızı besleyecek yağış rejiminin düzene kavuşması için alınacak önlemler. Artık öyle ki yağış yetersizliği sebebiyle buğdaylarımız, arpalarımız, yulaflarımız bodur, ay çiçeği, mısır gibi ürünlerimiz cansız, pancarlarımız eski kalitesinde değil. Meyvelerimizin eski tadı yok. Bazı bölgelerimizde meydana gelen sel felaketlerinin sebeplerinin ne olduğunu biliyor muyuz? Yaşanan sel felaketinin sebebi tahrip edilen ormanlarımız, bugün yanan, tahrip olan ormanlarımızın sonucunda muhtemel ki bazı bölgelerimizde özellikle Karadeniz kıyısında yaşanan o sel baskınlarının görülmesi kaçınılmazdır.
Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanıdır. Ülkemizde gerçek anlamda bir kuraklık tehlikesi var. Ancak bu kuraklık tehlikesinden en fazla etkilenme ihtimali olan şehirlerin başında Eskişehir gelmektedir. Bütün bilimsel veriler yakın gelecekteki bu kuraklık tehdidinin çölleşmeye varan vahim sonuçlarının olabileceğini göstermektedir. Bu sebeple Eskişehir olarak gerekli önlemleri kısa, orta ve uzun vadeli planlar ile almalıyız. Bunun için hem siyasilerin, hem bürokrasinin, hem yerel yönetimlerin gerçek anlamda siyasetten arındırılmış bir zeminde bu sorunu ele alma vakti geldi de geçiyor bile. Eskiden beri kullanılan bir söz var; “Elim eline değmesin, gel seninle güreşelim!” bu anlayıştan vazgeçip hızlı adım atma zamanıdır. Zira İstanbul için kırmızı alarm söz konusu ise Eskişehir için SOS sirenleri çoktan çalmaya başlamış demektir.