Biz gazeteciler gerçekten zor günlerden geçiyoruz.

Kalemimizi oynattığımız her cümle, dudaklarımızdan çıkan her soru hatta bazen soramadığımız sorular bile omuzlarımızda yük oluyor.

Kamuoyunun, toplumun, gerçeğin peşinde koşmakla görevliyiz ama ne yazık ki gazeteci artık sadece gerçeğin değil tehditlerin ve itibarsızlaştırmanın da hedefi haline geldi.

Görevi “soru sormak” olan gazeteci artık sorduğu sorudan dolayı tehdit ediliyor.

Sormadığı sorudan dolayı ise “Neden yazmıyorsunuz? Neden konuşmuyorsunuz?” diye suçlanıyor.

Yani gazeteci bugün iki ucu keskin bıçak arasında bırakılmış durumda…

Sorsa suç, sormasa ayıp.

Her yerde “basın özgürlüğünden” söz ediliyor.

Her fırsatta “özgür medya” nutukları atılıyor.

Peki, soruyorum!

Gazetecinin yaşadığı tehdit, hakaret, mobbing neden kimsenin gözüne çarpmıyor?

Neden görmek işlerine gelmiyor?

Gazeteciler öyle bir değer kaybına sürüklendi ki artık haber sormak bile cesaret işi oldu.

Bir soru soruyorsun, tehdit ediliyorsun.

Bir gerçeği yazıyorsun, hedef gösteriliyorsun.

Bir yanlışı ortaya çıkarıyorsun, susturulmaya çalışılıyorsun.

Hatta çoğu zaman açıkça şantaja maruz kalıyor.

“Susmazsan başına iş açılır” mesajı veriliyor.

O yüzden buradan yüksek sesle soruyorum:

Gazeteci sadece görevini yaptığı için bir şey yaşarsa bunun hesabını kim verecek?

Kim gazetecinin arkasında duracak?

Kim “O gazeteci yalnız değildir!” diyebilecek?

Bugün gazeteciler yeterince güvende değil.

Ne sokakta, ne sosyal medyada, ne de mesleklerini icra ederken…

Güvenilirliğin nasıl sağlanacağını konuşuyoruz ama önce gazetecinin can güvenliğini konuşmamız gerekiyor.

Çünkü canı olmayanın kalemi olmaz.

Birileri istedi diye susacak değiliz.

Birileri rahatsız olacak diye sorularımızdan vazgeçecek değiliz.

Gazetecinin görevi susmak değil, sormaktır.

Sormayan gazetecinin kalemi zaten çoktan kırılmıştır.

Bugün tehdit edilen her gazeteci, yarın susturulan bir toplum demektir.

Ve unutulmasın:

Gazeteciyi korumayan gerçeği koruyamaz.

Gerçeğin olmadığı yerde ise hiçbir kurumun, hiçbir makamın, hiçbir yapının itibarı kalmaz.

Gazeteciler zor durumda, evet.

Ama asıl zor duruma düşecek olan, gazeteciyi yalnız bırakanlardır.

Çünkü tarih, gerçeğin yanında duranı yazar; susturanı değil.